Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15219 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 23459 - Esas Yıl 2014





Tebliğname No : 12 - 2014/162779Mahkemesi : İstanbul 7. Asliye Ceza MahkemesiKarar tarihi : 25/03/2014Numarası : 2012/1808 - 2014/106 Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili ve mahalli Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Suç tarihinin “10/01/2012” olduğu gözetilmeksizin gerekçeli karar başlığında “Nisan 2010-Şubat 2012” şeklinde gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak değerlendirilmiştir.Katılan vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete'de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ – yayım – internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh – ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanması gerektiği, bununla birlikte, Türk Medeni Kanunu'nda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmazı üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı; Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın İstanbul İli, Fatih İlçesi, Demirtaş Mahallesi, 129 pafta, 489 ada, 3 parselde tapuda kayıtlı olup İstanbul I. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 12/07/1995 tarih ve 6848 sayılı kararıyla belirlenen tarihi yarımada kentsel ve tarihi sit alanı içerisinde kalan aynı zamanda Gayrımenkul Eski Eserler Anıtlar Yüksek Kurulunun 09/04/1977 tarih ve 9776 sayılı kararıyla korunması gerekli sivil mimarlık örneği olarak tescilli gayrımenkulün maliki olduğu, 27/04/2010 tarihinde taşınmazında basit onarımda bulunabilmek için başvuruda bulunulması üzerine İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğünün 02/06/2010 tarih ve 821 sayılı yazısıyla Fatih Belediyesi Etüd Proje Müdürlüğünce iletilmiş olan rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin değerlendirilmekte olduğunu, projeler onaylanıncaya kadar yapıya basit onarım izninin verilmemesi gerektiğinin bildirildiği, 10/01/2012 tarihinde Koruma Bölge Kurulu uzmanlarınca yerinde yapılan incelemede gayrımenkulün ön cephesinde fazladan pencere açılmış olduğu, çatısının kırma çatıdan düz teras çatıya dönüştürülmüş olup, çatı kaplamasının ise henüz yapılmamış olduğu, yapının ön cephesinde ve çatısında izinsiz uygulamalar bulunduğu hususlarının tespit edildiği, tapu kaydına göre sanığın taşınmazı 12/06/2007 tarihinde satın alma yoluyla edindiği ve beyanlar hanesinde eski eserdir şerhinin mevcut olduğu, kaldı ki, sanığın taşınmazda basit onarımda bulunmak amacıyla ilgili Kurula başvuruda bulunması karşısında taşınmazın 2863 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunu bildiği anlaşılmakla; mahkemece, mahallinde fen, mimar ve arkeolog bilirkişilerin katılımı ile keşif icra edilerek, sanığın eylemi neticesinde korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli olan taşınmazın özgün dokusunun bozulmasına ve zarara uğramasına sebebiyet verilip verilmediği, izinsiz olarak gerçekleştirilen uygulamaların esaslı veya basit onarım niteliğinde olup olmadıkları tereddütsüz şekilde belirlenerek, zararın mevcudiyetinin tespiti durumunda sanığın 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/1. cümlesi, aksi halde ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Fatih Belediye Başkanlığı bünyesinde suç tarihi itibariyle faaliyette olan koruma uygulama ve denetim bürosu bulunması karşısında, taşınmazın bulunduğu yerin Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve/veya Fatih Belediye Başkanlığı bünyesinde kurulan koruma, uygulama denetim bürosunun sorumluluk alanı kapsamında bulunup bulunmadığı hususu tespit edilip, hükümden önce, 11.10.2013 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/1 ve 65/4 maddeleri gereğince sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,Kanuna aykırı olup, katılan vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 13/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.