Mahkemesi :Asliye Ceza MahkemesiSuç : Özel hayatın gizliliğini ihlalHüküm : TCK'nın 134/2, 62/1, 53/1-a-c-d-e maddeleri gereğince mahkumiyet Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık ...'ın, gayriresmi olarak birlikte yaşadığı mağdur ...'nın kendisinden ayrılması üzerine, beraberlikleri döneminde mağdurun rızası kapsamında elde ettiği mağdura ait çıplak resimleri, mağdurun bilgisi dışında, mağdurun arkadaşı olan tanık Melek'in cep telefonuna göndermesi şeklinde sübut bulan eyleminin TCK'nın 134/2. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin temel cezanın üst hadden tayin edilmemesi ve hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; 1- Katılan sıfatı bulunmayan şikayetçi mağdur ...'nın, gerekçeli karar başlığında katılan olarak gösterilmesi suretiyle CMK'nın 232/2-b maddesine aykırı hareket edilmesi, 2- TCK'nın 134/2. maddesinin 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerinin ifşası halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, aynı maddenin 2. cümlesinde, fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiş iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 81. maddesi ile TCK'nın 134/2. maddesinde yapılan değişiklikle, temel ceza miktarı iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş ve ifşanın basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacağının belirtilmiş olması karşısında, TCK'nın 7/2. maddesi gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun hükmün gerekçesine yansıtılması suretiyle hüküm tesisi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında TCK'nın 134/2. maddesi uyarınca takdiren 2 yıl hapis cezası tayin edildiği belirtilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması, 3- Sanık hakkında TCK'nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 28.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.