Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12183 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 20114 - Esas Yıl 2011





ÖZET: EN KISA SÜREDE HAKİM HUZURUNA ÇIKARILMAMA İDDİA­SINA DAYALI TAZMİNAT TALEBİ KONUSUNDA BİR KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN, YAPILACAK ARAŞTIRMA YAKALANAN SANIĞIN HANGİ SÜREDE HAKİM HUZURUNA ÇIKARILDIĞINI SAPTAMAKTAN İBARET OLUP, TALEBİN DAVA SONUCUYLA VEYA VERİLECEK HÜKÜMLE BİR İLGİSİ BULUNMAMAKTADIR. GÖZALTINDA VEYA TUTUKLULUKTA GEÇEN SÜRELERİN, SANIĞIN MAHKU­MİYETİ HALİNDE BU CEZASINDAN MAHSUBU İMKANININ BULUNMASI DA ULAŞILAN BU SONUCU DEĞİŞTİRMEYECEKTİR.AÇIK YASAL DÜZENLEMELER İLE YASADAKİ EMREDİCİ HÜKÜMLER KARŞISINDA; GEREKTİRİCİ HİÇBİR NEDEN BULUNMAMASINA VE BİR SAATLİK MESAFEYE RAĞMEN SANIĞIN CEZAEVİNDE TUTULDUĞU 12 GÜNLÜK SÜREYİ EN KISA SÜRE YA DA MAKUL SÜRE OLARAK KABULE İMKAN BULUNMADIĞI GÖZETİLMELİDİR.Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tara­fından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;Davacı en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 141 vd. maddeleri uyarınca 2.000 TL tazminatın, davalı Ha­zine’den tahsilini talep etmiş, yargılama yapan İstanbul Yedinci Ağır Ceza Mahkemesi’nce, tazminat istemine konu ceza davasının derdest olup, henüz sonuçlanmadığı, tutuklulukta geçirdiği sürelerin TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubunun söz konusu olabileceği, derdest davalarda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılamayacağı gerekçeleriyle, tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.Mahkemece, henüz dava açma koşullarının oluşmadığı dolayısıyla der­dest davalarda, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılamayacağı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş bulunduğundan, öncelikle derdest davalarda, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılıp açılmayacağı ko­nusu değerlendirilmiştir.5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden iti­baren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesin­leştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Ka­nun’daki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.Ancak; 5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı do­layısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bu­lunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar ve­rilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunma­maktadır. Yine aynı şekilde, kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hük­mün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, Kanuna uygun olarak yakalan­dıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu ola­rak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira, davacının tazminat isteme hakkı bu hallerde verilen karar veya hükmün ke­sinleşmesiyle doğmaktadır.Bu kapsamda somut olay incelendiğinde, davacı en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmadığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talep konusunda bir karar verilebilmesi için, yapılacak araştırma yakalanan sanığın hangi sürede hakim huzuruna çıkarıldığını saptamaktan ibaret olup, talebin dava sonucuyla veya verilecek hükümle bir ilgisi bulunmamaktadır. Gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin, sanığın mahkumiyeti halinde bu cezasından mahsubu imkanının bulunması da ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle iken, davanın esasıyla ilgili henüz hüküm verilmediği ve derdest dava­larda koruma tedbirlerine dayalı olarak dava açılamayacağına ilişkin gerek­çenin yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi mahkemenin bu yöndeki değer­lendirmesi de isabetsizdir.Davacının en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle taz­minat isteminde bulunması halinde asıl davanın derdest olmasının dava aç­masına engel oluşturmayacağı saptandıktan sonra talebiyle ilgi yapılan değer­lendirmede;5271 sayılı CMK’nın 5353 sayılı Kanun ile değişik 94. maddesinde, “Hakim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hakimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” hükmüne yer verilmiş, maddenin uygulanma koşulları ise gerekçesinde; “Gıyabi tutuklamaya CMK’da yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuştur­manın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, aslolan, en geç yirmidört saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hakim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılamayan kişi bakımından bir hakim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hakimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hakimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hakim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, so­ruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hakim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hakimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hakim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hakim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hakim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hakim veya mah­keme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir.” şeklinde açıklanmıştır. Maddenin Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında, “...mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanır.” cümlesine açıklık getirilmesi için “mahkemeye” ibaresinden sonra gelmek üzere “en kısa zamanda” ibaresi eklenmiş, bu şekilde maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş ve olası hak ihlallerinin de asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.İç hukuktaki diğer pozitif hukuk normları incelendiğinde; Anayasa’nın 19. maddesinde ve CMK’da hürriyeti kısıtlamanın çok sıkı koşullara bağlandığı, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişilerin kısa sürede durumları hakkında bir karar verilmesini ve serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvuru haklarının bulunduğu ve yine bu esaslar dışında bir işleme uğrayan kişilerin uğradıkları zararların devletçe ödeneceği hükme bağlanmış, Anayasa’nın 90/son hükmü uyarınca, iç hukuka göre uy­gulama önceliğine sahip bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/3. maddesinde de, “yakalanan veya tutuklu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.” hükümlerine yer verilmiştir.Davacının hukuki durumu bu kapsamda değerlendirildiğinde;Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.05.2000 gün ve 3627-2177-78 sayılı iddianamesi ile davacı Mustafa hakkında cezaevinden firara eksik te­şebbüs suçundan 765 sayılı TCK’nın 299/3, 61/1, 31 ve 33. maddeleri uya­rınca cezalandırılması istemiyle Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’ne kamu davası açıldığı, Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’nce sanık hakkında 18.10.2007 gün ve 2000/115 sayı ile yakalama müzekkeresi düzenlendiği, davacının bu yakalama kararına istinaden İstanbul Kadıköy Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğü İskele Polis Merkezi Amirliği görevlilerince 28.10.2007 tarihinde yakalandığı, yirmidört saatlik bir zaman dilimi içinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildiği, Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nce sanık hakkında CMK’nın 94. maddesi uyarınca tutuklanma talebinde bulunulduğundan bahisle gereğinin Sulh Ceza Mahkemesince yerine getirilmesi için 29.10.2007 gün ve 1210 sayılı ek karar ile sanık ve evrakının Kadıköy Üçüncü Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderildiği, Kadıköy Üçüncü Sulh Ceza Mahkemesi’nce 29.10.2007 gün ve 2007/1887 Değişik iş sayı ile da­vacının açık kimliği saptanıp, CMK’nın 147. maddesindeki hakları hatırlatılıp, müdafii huzurunda beyanı alındıktan sonra, sanık hakkında CMK’nın 94. mad­desi uyarınca (yol tutuklaması) tutuklanmasına, hakkında tutuklama müzek­keresi düzenlenmesine ve Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla tutuklandığının yakınlarına bildirilmesine karar verildiği, 29.10.2007 tarihli tutuklama müzek­keresine istinaden aynı gün Ü… Cezaevi’ne konulan davacının (sanık) 08.11.2007 günü saat 16:45’de yargılandığı Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’ne getirilerek hakim önüne çıkarıldığı, Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 147 vd. maddeleri uyarınca hakları hatırlatılıp, savunması alındıktan sonra, sanığın CMK’nın 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına yer olmadığına, 98 ve 199. maddeleri uyarınca hakkındaki yakalama müzekkeresinin kaldırılmasına ve sanığın tahliyesine karar verilmek suretiyle duruşmanın önceden talik edilen 27.12.2007 günü saat 09:00’a bırakıldığı anlaşılmaktadır.Kadıköy-Gebze arası bir saatlik mesafe olup, davacının aynı gün Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi mümkündür, bir an için aynı gün gön­derilmesinin mümkün olmadığı kabul edildiği takdirde dahi en geç bir sonraki gün Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilebilirdi, diğer yönden yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Ağı üzerinden de görüntülü olarak sor­gusu yapılabilir, yargılamayı yapan ceza mahkemesince tutuklanır veya ser­best bırakılabilirdi. Bu açık yasal düzenlemeler ve yasadaki emredici hüküm­lere rağmen gerektirici hiçbir neden bulunmamasına karşın sanık 12 gün cezaevinde tutulmuştur, bu 12 günlük süreyi bırakınız en kısa süre olarak, makul süre olarak dahi kabule imkan bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, derdest davalarda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteminde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak (BOZULMASINA), 15.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.