Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10728 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 12366 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi :Ağır Ceza MahkemesiDava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminatHüküm : Davanın reddiDavacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;Davacı vekili 14.02.2014 tarihli dilekçe ile müvekkili olan davacı hakkında 2006 yılının 5. ayında işlediği suçla ilgili olarak başlatılan soruşturma ve kovuşturma sonunda ... Ağır Ceza Mahkemesinin 24.04.2012 tarihli ve 2011/94 esas, 2012/65 karar sayılı dosyasında terör örgütüne silah sağlama suçundan 10 yıl ve resmi belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edildiğini ve mahkumiyet hükümlerinin 13.09.2013 tarihinde Yargıtay incelemesinde onanarak kesinleştiğini, davacının bu dava nedeniyle 7 yıl 3 ay tutuklu kaldığı ve tutuklu olarak devam eden yargılamada makul süre içinde davacının salıverilmediğini, uzun süren yargılama ve tutukluluk halinin yasa ve mevzuat ihlali olduğunu, tutuklamanın bir tedbir olması kuralının ihlal edildiğini, adli kontrol mekanizmasına başvurulmadan tutuklama tedbirinin uzun süre devam ettiğini ve davacının manevi kayba uğradığını, davanın makul süre içinde bitirilemediğini ve tutukluluk süresinin fazla olduğunu belirterek CMK’nın 141/1-d maddesi gereğince 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece yapılan inceleme sonunda "Davacının ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/94 Esas 2012/65 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde davacının sanık olarak yargılandığı bu dosyadan dolayı terör örgütü üyesi olma eyleminden dolayı beraatine, patlayıcı madde nakletme suçundan dolayı TCK 315/1. maddesi uyarınca neticeten 10 Yıl Hapis Cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın Yargıtayca onandığı ve kesinleştiğinin anlaşılmış olması karşısında...” şeklindeki gerekçeye istinaden davanın reddine karar verilmiş olup, verilen hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;Makul sürede yargılamanın yapılıp yapılmadığı ve tutukluluk süresinin uzun olduğu gerekçesi ile yasa ve mevzuat ihlali yapıldığına ilişkin iddia yönünden konuyla ilgili uluslararası ve ulusal normlar esas alınarak yapılan incelemede;Konuya yürürlükteki hukuk normları açısından bakıldığında, 5271 sayılı CMK’nın 100. maddesinde tutuklama nedenleri, 101. maddesinde tutuklama kararı ile ilgili usul ve koşullar, 102. maddesinde ise, tutuklulukta geçecek azami süreler ve uzatma süreleri ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Tutuklamaya ilişkin 5271 sayılı sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin 1 inci fıkrasında;"1)Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez, hükmü ile tutuklama kararındaki ölçüt belirtilmiştir. 2 nci fıkrasında ise, tutuklama nedeni olarak öngörülen temel esaslar sayılmış, 3 üncü fıkrasında da "katolog halinde sayılan bir takım suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeninin var sayılabileceği belirtilmiş, 4 üncü fıkrasında ise tutuklama yasağına yer verilmiştir. Aynı Kanun'un tutuklama kararı başlıklı 101. maddesinde; "(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir. (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda; a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir. (5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir." hükmü ile kararın verilme yöntemi ile kararın gerekçesinde bulunması gereken hususlar ayrıntılı olarak belirtilmiş, tutuklulukta geçecek azami süreler ise 102. maddede (1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. (2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. (3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir" şeklinde ayrıntılı olarak düzenlenmiş, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından maddede yazılı süreler 5320 sayılı Yasanın 5739 sayılı Yasa ile değiştirilen 12. maddesi uyarınca 31.12.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aynı Kanun'un 108. maddesinde ise, "(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100’ üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.(2)...(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir" şeklinde tutukluluk halinin gözden geçirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan normatif düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, genel görevli mahkemeler açısından tutuklulukta geçecek azami süreler ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde bir yıl, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren işlerde iki yıl, uzatma süresi ise üç yıldır. Tutukluluk süresinden kural olarak iki yıllık temel süre anlaşılmalıdır. Zira uzatma süresine ayrıca "zorunlu hallerde" denilmek suretiyle ek koşul getirilmiştir. Bu nedenle de ‘uzatma süresi daha sıkı şartlara bağlanmıştır. Burada üzerinde durulması gereken husus, uzatma süresine zorunluluk bulundukça başvurulması ve temel tutukluluk süresi dolduktan sonra verilecek uzatma kararlarında gösterilecek gerekçenin ilk tutuklama kararından daha kuvvetli suç şüphesinin ve suçun işlendiği şüphesinin bulunduğunun ortaya konulması yönünden daha açıklayıcı nedenlere ve bu nedenleri haklı gösteren farklı hukuki gerekçelere dayanılmasını gerekli kılmaktadır. Buradan çıkarılacak sonuç ise, her dava dosyası ve olayın özelliği nazara alınmakla birlikte, beş yıllık azami tutukluluk süresinin mutlak uygulanmasının beklenmeyeceğidir. Dolayısıyla uzatma süreleri de dahil olmak üzere, tutukluluk süreleri Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde bir yıl altı ay, Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise beş yılı aşamayacak, bu süre dolduğunda, yargılama makamları başkaca hiçbir değerlendirme yapmadan tutukluluğa son vereceklerdir. Bu kapsamda 102. maddedeki sürelerin dolması halinde artık bir tutuklama yasağı söz konusu olacağından, yargılama makamlarınca tutuklama kararı verilemeyeceği gibi tutukluluğun devamına da karar verilemeyecektir. Ayrıca Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçlarda toplam tutukluluk süresinin mutlak olarak beş yıl kabul edilmesi halinde gerek kanuni düzenleme ve uygulama gerekse AİHM’nin kararları birlikte gözetildiğinde ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) 5. maddesinin 3. fıkrasının ihlali sonucunu doğuracağı da açıktır. Aynı bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/5. maddesindeki "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklindeki düzenleme uyarınca uluslararası antlaşmaların hükümleri ile iç hukukun çatışması ve antlaşma hükmünün lehe olması halinde iç hukuk kuralı uygulanamayacaktır.İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (AİHS):Madde 5- (1.) Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.(...)c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutuklu durumda bulundurulması; (...) (3.) Bu maddenin l. (c) fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir." Son (5) fıkrada da, "Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama ve tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır." hükmüne yer verilmiş,Anayasanın 19. maddesinde de sözleşme hükmüne benzer şekilde; herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir, hükmüne yer verilmek suretiyle kişi özgürlüğünün sınırlanması açısından aynı koruma ve güvence sağlanmıştır.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinde ise "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir, hükmü ile makul sürede hakkaniyete uygun yargılama ilkesine yer verilmiş, adil yargılanma hakkının kapsam ve amacı, davada taraf olanların, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle, uğrayacakları maddi ve manevi elem ve sıkıntılardan korunmaları ile adaletin etkin şekilde sağlanması ve hukuka olan inanç ve güvenin korunmasıdır. Yine Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasına göre: ''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrasında: Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargıya bir görev olarak yüklenmiştir. Makul süre incelemesinde yapılan yargılamaya ilişkin maddi vakıalar ve ispat araçları veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların yargılama sürecindeki tutumları, yargılama sürecinin uzamasındaki etkileri ve haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu otoritesi kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; somut olayda davacı için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir. Somut olayda tazminat isteminin haklı olup olmadığı irdelemesini yapacak olan mahkemenin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunup bulunmadığının tespitidir. Konuya ilişkin AİHM ve Anayasa Mahkemesi'nin yargılama süresinin makul olup olmadığını her olayın kendine özgü koşullarını ve özellikle davanın karmaşık olup olmadığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama organlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve eğer söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi ölçütleri dikkate alarak değerlendirdiğini kararlarında belirtmektedirler.Aynı şekilde tutuklamanın uzun sürmesi nedeniyle açılacak tazminat davalarında dayanak mahkeme kararının kesinleşmesi beklenmeyeceği gibi, davacının beraat etmesi koşulunun aranmayacağı da dikkate alınarak bu çerçevede, dosya kapsamı itibariyle 18.07.2006 tarihinde tutuklanan tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan sanık (davacı) hakkında 5271 sayılı CMK’nın 141/l-a-d maddeleri gereğince uzun süre tutukluluk halinin sürdürülmesi gerekçelerinin, makul sürede hakkında karar verilip verilmediğinin ve dolayısıyla davacının tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesi açısından, hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kapsamı incelenerek, soruşturma ve kovuşturmanın uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, öncelikle tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasının celp edilip soruşturma ve kovuşturma kapsamı ayrıntılı olarak incelenip bu hususa ilişkin ayrıntılı dosya inceleme tutanağı da düzenlenerek, özellikle davacı (sanık) hakkında düzenlenmiş olan yakalama, gözaltı ve ifade tutanakları, tutuklama kararı, tüm tutuklama inceleme tutanakları, tutuklama ve tahliye müzekkereleri ile iddianame başta olmak üzere ilgili bütün karar, tutanak ve belgelerin eksiksiz ve Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak yargılamaya konu olayın, savcılık ve mahkemece yapılan işlemlerin kapsamı ve niteliği ile soruşturma aşamasından itibaren yargılama süreci boyunca geçirilen tüm safhalar belirlenip göz önünde bulundurularak, davacının taleplerinin incelenmesi ve yukarıda bahsedilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 19/son maddesi “Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının" sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa'nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki “Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır” düzenlemeleri ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesine göre, “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen” kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden, somut olayda beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolup dolmadığı da nazara alınarak tutukluluğun yasal dayanağının kalıp kalmadığı irdelenerek, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 22.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar Bonodaki metne itiraz - Takibin durmasına neden olabilir mi? Alacaklı vekili tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin borca itirazı üzerine icra mahkemesince takibe konu senet nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama gerekçe gösterilerek HMK 209/1 maddesi uyarınca takibin durdurulmasına kar TESPİT DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME Taraflar arasındaki "oda kaydının silinmesine dair işlemin iptali, üyelik kaydının devam ettiğinin ve davacının taksi durağında hak sahibi olduğunun tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bandırma 1.Asliye Hukuk Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 06.09.2012 gün ve E:2 ZAMANAŞIMINI KESEN SEBEPLER • İCRA TAKİBİ (.Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.Yanlar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklandığından yüklenici tarafından açılacak alacak davası Borçlar Kanunu’nun 12 Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?