Mahkemesi : Ağır Ceza MahkemesiSuçlar : Suçu bildirmeme, taksirle öldürme Sanık ... ve suça sürüklenen çocuk ... suçu bildirmeme suçundan beraatlerine ilişkin hükümler, katılanlar vekili, sanık ...'ın taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı, sanık ... müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: A) Sanık ... ve suça sürüklenen çocuk ... hakkındaki temyiz isteminin incelenmesinde; Sanığa ve suça sürüklenen çocuğa atılı suçu bildirmeme suçu, adliyeye karşı işlenen suçlardan olup, korunan hukuki yararın niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan ölenin annesi ve ağabeyinin davaya katılmalarına ilişkin olarak verilen kararın bu suç yönünden hukuki değerden yoksun olduğu ve temyiz hakkı vermeyeceği anlaşılmakla, katılanlar vekilinin bu suça yönelik temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak REDDİNE, B) Sanık ...'ın taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ..., katılanlar vekilinin ve mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, “fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.). Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.). İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, , 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerek uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları, a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, b) Hareketin iradiliği, c) Neticenin iradi olmaması, d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması, e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi, Şeklinde belirtilmiştir. Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 08.01.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza ... arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur. Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür. Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir. Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir. Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir. Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır. Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail "öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim" diyorsa olası kast, "neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim", diyorsa bilinçli taksir söz konusudur. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; sanık ...'ın 10.11.2011 tarihinde yapılacak olan nişan törenine katılmak için sanık ve sanığın ailesiyle beraber onların köyüne gelip, nişan öncesi ve nişan sonrası sanığın ailesine ait evde misafir olarak ağırlanan 19 yaşındaki ...'in, 12.11.2011 günü gündüz vakti, sanık ve sanığın nişanlısı aracılığıyla tanıştığı kız arkadaşı ile birlikte bir odada yalnız kaldıkları esnada, odaya giren sanığın şaka saikiyle elinde bulundurduğunu beyan ettiği yarı otomatik av tüfeğinden çıkan fişeğin sağ omuz bölgesine isabet etmesi neticesinde, “ateşli silah yaralanmasına bağlı iskelet sistemi kemik kırıkları (vertebra, humerus) ile karakterli büyük damar (sağ subklavian ven, vena kava superior) yaralanmalarından gelişen dış kanama ve kan aspirasyonu” sonucu öldüğü olayda, Sanık ve ölen birbirlerine samimi şekilde hitap edecek düzeyde yakın arkadaş olup, olay öncesi ve olay esnasındaki tutum ve davranışları ile herhangi bir tartışma yaşanmamış olmasına göre, her ikisi arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, uzak mesafeden yapıldığı tespit edilen tek atıştan sonra sanığın eylemine kendiliğinden son verip, öleni en yakın sağlık kuruluşuna sevk etmek için aktif çaba göstermesi, gerek ölende gerek sanıkta boğuşma, darp ve cebir izine rastlanılmaması karşısında, sanığın doğrudan kastla hareket ettiğine dair delil bulunmadığı, Ancak; sanık ve ölenin bulundukları konum, ölende meydana gelen yaralanmanın nitelik ve bölgesi, sanığın kendi savunmalarına da yansıdığı üzere, emniyet sistemi açık olan av tüfeğini ölene doğrultarak, bu sırada tetiğe basmış olması karşısında, muhtemel tüm sonuçları öngörmesine rağmen öngördüğü sonucu kabullenerek fiilini icra ettiği açıkça anlaşılan sanık hakkında olası kastla öldürme suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına kararı verilmesi, Kabul ve uygulamaya göre de: 1- TCK'nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarının taksirli suçlarda uygulama olanağı bulunmadığı gözetilmeden, anılan madde ile hak yoksunluğuna hükmedilmesi, 2- CMK'nın 326/2. maddesi uyarınca yargılama giderlerinin sanıklardan ve suça sürüklenen çocuktan sebebiyet verdikleri miktarda ayrı ayrı tahsiline, ayrıca katılanlara verilmesi gereken vekalet ücretinin de eşit olarak alınmasına karar verilmesi gerekirken, kanunda yazılı bulunmayan şekilde ve taksirle işlenen suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanmadığı da gözetilmeden, “müteselsilen” alınmasına karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının, sanık... müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.