Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7702 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 9081 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: Akhisar Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ: 07/05/2009NUMARASI: 2009/207-2009/671Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının onanmasını mutazammın 20.04.2010 tarih, 8657-9769 sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :Sair karar düzeltme istemleri yerinde değil ise de;Davacı .....'a satış ilanının 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi uygulanmak suretiyle tebliğ edilmek istendiği görülmektedir.7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır. Madde bu şekliyle iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.Burada Tüzüğün 28. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu, tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hakim tarafından denetlenebilir.Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra adrese geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde, maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, (2) numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Tüzüğün 28. maddesinin 2., 3., 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.Bu itibarla; Tüzüğün 28. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında, muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır. 21. maddeye göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır. ( HGK. nun 25.01.2006 tarih ve 2005/2-772/17 sayılı kararı)Somut olayda muhtara isim, mühür ve imzasıyla teslim edilen evrak, tebliğ memurunun imzası ile tevsik edilmişse de, yukarıda açıklandığı biçimde borçlunun çarşıya gittiğinin kimden soruşturularak tespit edildiği ve bu kişinin açık kimliğinin ne olduğu tebliğ mazbatasında açıklanmamıştır. Yine adı geçenin bunu onaylayan imzası da alınmamıştır. Böylece bu yönler onamsız kalmıştır. Dolayısıyla, tebliğ memurunun gerçekten muhatabın adresine gittiği ve fakat bulamadığı belgelenmemiş, yapılan işlem tebliğ memurunun soyut beyanından ibaret kalmıştır. Ayrıca muhatabın tevziat saatinden sonra adresine dönüp dönmediği saptanıp tevsik edilmediği gibi, (2) numaralı fişin de kapıya yapıştırılmadığı görülmüştür. Bu durumda adı geçen davacıya satış ilanının usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş olduğunun kabulüne olanak yoktur. İİK'nun 134/4. madddesi gereğince “kendisine satış ilanı tebliğ edilmemiş olan ilgilinin ihalenin feshini istemesi için şikayet süresi ihaleyi öğrenme tarihinden” başlar. Her ne kadar mahkemece “tebligatların usulsüz olduğu kabul edilse bile, şikayetçilerin en son 31.1.2009 tarihli tahliye işlemi ile ihaleden haberdar oldukları ve bu tarihe göre de yasal 7 günlük sürenin geçirildiği kabul edilmişse de, bahsi geçen tahliye işlemi sırasında davacılardan ......'un hazır olmadığı, dolayısıyla davacı Tahsin açısından ihaleyi öğrenme tarihi olarak tahliye işleminin yapıldığı 31.1.2009 tarihinin kabul edilmesinin doğru olmayacağı anlaşılmaktadır. Davacılar vekili 03.02.2009 tarihinde vekaletnamesini icra dosyasına ibraz ederek dosyadan fotokopi talep etmekle ihaleden bu tarih itibariyle haberdar olunduğundan 10.02.2009 tarih itibariyle açılan dava, davacı Tahsin yönünden süresindedir.Dairemizin süreklilik arz eden içtihatlarına göre, satış ilanının usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebidir. O halde mahkemece şikayetin davalı ...... yönünden kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından karar düzeltme isteminin kısmen kabulü gerekmiştir.SONUÇ : Borçlunun karar düzeltme isteminin kısmen kabulü ile Dairemizin 20.04.2009 tarih ve 2010/8657 E- 2010/9769 K sayılı kararının kaldırılmasına, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 26.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.