MAHKEMESİ: İzmir 10. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 26/07/2012NUMARASI: 2012/417-2012/499Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:Sair temyiz itirazları yerinde değildir. Genel haciz yolu ile yapılan ilamsız takipte, borçlu, ödeme emri tebligatının usulsüz olduğunu ileri sürmüş, mahkemece şikayet kabul edilerek ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir. 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 32.maddesi gereğince, tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğ işleminden haberdar olmuş ise geçerli sayılır. Muhatabın beyan ettiği öğrenme tarihi, tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Şikayetçi borçluya gönderilen örnek 7 numaralı ödeme emrinin tebliğ işlemi, mahkemenin gerekçesinde de açıklandığı üzere usulüne uygun olarak yapılmamıştır. Mahkemece, usulsüz tebliğe muttali olunan tarihin tespiti ile ödeme emri tebliğ tarihinin buna göre düzeltilmesi gerekirken "ödeme emrinin iptaline" dair hüküm kurulması yerinde değildir. Öte yandan 6100 Sayılı Hukuk Muhakerneleri Kanunu'nun 297/l-c. maddesi gereğince, hüküm; tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri ve aynı kanunun 297/1-e maddesi gereğince de gerekçeli kararın yazıldığı tarihi kapsar. Yine 297/2. maddesi gereğince de; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." Bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 19.06.1991 gün 323/391 sayılı ve 10.09.1991 gün 281-415 sayılı ve 25.09.1991 gün 355-440 sayılı kararları). Mahkemenin gerekçeli kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti belirtilmediği gibi, hüküm fıkrası ile gerekçe kısmının karıştığı, taleplerden her biri hakkında taraflara yüklenen borç ve hakların sıra numarası altında belirtilmeyerek, HMK.nun 297/2. maddesine aykırı bir şekilde karar verildiği görülmektedir. Bir başka anlatımla, kararda açık ve şüphe uyandırmayan bir hüküm fıkrası oluşturulmayarak kararın infazında tereddütlere neden olabilecek şekilde sonuca gidilmesi, ayrıca kararın yazıldığı tarihin de belirtilmemesi doğru değildir. SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.'nun 366. ve HUMK.'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/02/2013 günündeoybirliğiyle karar verildi.