Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 36202 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 27840 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 14/05/2013NUMARASI: 2013/199-2013/158Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:Borçlu, alacaklı tarafından hakkında başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibinde, ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurusunda, takip dayanağı senetleri borçlu şirket adına keşide ettiğini, borçtan şahsen sorumlu olmadığı gibi aval olarak sorumlu olduğu düşünülse bile dayanak bonoların tanzimi sırasında kefaletine ilişkin eşinin rızası alınmadığından aval işleminin geçerli olmadığını belirterek itirazlarını ileri sürdüğü, mahkemece açığa atılan imzadan dolayı borçlunun aval veren sıfatıyla borçtan sorumlu olduğuna ancak bonoların keşide tarihinde evli olan borçlunun eşinin aval işlemine ilişkin rızasının alınmadığı gerekçesi ile borçlu yönünden takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu' nun 584/1. maddesine göre; “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir, bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.”Somut olayda itiraz eden borçlu ...., takip dayanağı bonoları aval veren olarak sorumlu olmayı gerektir şekilde imzalamıştır.6762 Sayılı TTK' nun 614/1. maddesine göre; “ Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.”Aval ile kefaleti birbirinden ayırmak gereklidir. Kefalet, fer'i nitelikte olmasına karşın, aval bağımsız ve aslî bir nitelik taşır. Aval veren, lehine aval verilenin ileri sürebileceği ve senedin şekline ilişkin olanlardan başka geçersizlik sebeplerini defi veya itiraz olarak alacaklıya karşı ileri süremez. Oysa kefil, asıl borçluya ait kişisel defilerden yararlanabilir. Kefaletin, mutlaka asıl borç senedi üzerinde gösterilmesine lüzum olmadığı halde, aval şerhinin mutlaka poliçe, bono veya alonj üzerine yazılması gerekir. Bono üzerine açığa imza atılsa dahi bu, aval olarak nitelendirilir ve aval veren, bononun diğer borçlusu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur (TTK.614). TTK.nun 636. maddesi hükmü gereğince kambiyo senetlerinde müteselsil borçluluk esası olduğundan, bu tür senetlerde imzası olan herkes, hamile karşı müteselsilen sorumludur. Bu açıklamalar doğrultusunda Türk Ticaret Kanunu'nda özel hükümler olması nedeniyle kambiyo senetlerinde BK' nun 584. ve 603. maddeleri uygulanamaz. Borçlunun bonoların bedelinden şahsen sorumlu olmadığına ilişkin itirazı yerinde bir gerekçe ile reddedildiğine göre, bonoların tanzim tarihinde aval işlemine karşı eşinin rızasının alınmadığı için aval işleminin geçersiz olduğuna dair itirazınında belirtilen gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.