Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 340 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 20222 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ: Adana 1. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 22/07/2008NUMARASI: 2008/144-2008/616Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :Mahkemece yapılacak yargılamada tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376.maddesine göre; duruşmada hazır olanların son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı Yasanın 388.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389.maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 381.maddesininin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekle, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389.maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141.maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, kısa kararda; "davalı-alacaklının %20'si oranında tazminata ve %10 oranında para cezasına" şeklinde karar verildiği halde, gerekçeli kararda; "asıl alacağın %20'si oranında tazminatın davalıdan alınıp davacıya verilmesine, ayrıca %10 para cezasının davacıdan tahsiline" şeklinde hüküm kurulmuştur. Bu durumda kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur. Değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. İBBGK.nun 10.4.1992 tarih, 7/4 sayılı kararında da vurgulandığı üzere her iki karar arasındaki çelişkinin giderilmesini teminen İcra Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ :Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 13/01/2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.