MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 10. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 09/01/2014NUMARASI : 2013/484-2014/21 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Alacaklının birer adet çek ve bonoya dayalı olarak borçlular hakkında başlattığı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte; borçlular vekilinin icra mahkemesine başvurusu, çekteki muteriz- borçlu Recep’e atfen atılan imzanın kaşe imzası olup adı geçen borçluya ait olmadığına ilişkin imzaya itiraz, takibe dayanak yapılan bononun ise, miktar ve lehtar hanesinin açık olarak takip dışı E.. İ....isimli şahsa verildiği, senet bedelinin adı geçen bu şahsa ödendiği iddiasına dayalı borca itirazdır. Mahkemece muteriz- borçluların itirazlarının kabulü ile takibin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın alacaklı tarafından temyizi üzerine Dairemizin 22.01.2013 tarih ve 2012/26002 E., 2013/1455 K. sayılı ilâmı ile, alacaklının temyiz istemi kısmen kabul edilerek “…İcra mahkemesine yapılan başvurularda yasal hasım, takip alacaklısı olup, onun da taraf olarak gösterilmesi zorunludur. İtiraz ederken icra takibinin alacaklısının hasım olarak gösterilmemiş olması, icra mahkemesi kararı doğrudan doğruya alacaklının hukukunu etkilediğinden, adı geçenin yasal hasım olma durumunu ortadan kaldırmaz. Somut olayda, itiraza konu Ümraniye 1.İcra Müdürlüğü'nün 2010/18749 sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklının İ.. S.. olduğu, icra dosyasında İ.. S.. tarafından takip işlemlerinin yapıldığı, imzaya itiraz sırasında davalı olarak gösterilen C.. S..'un alacaklı sıfatının olmadığı görülmektedir. Bu durumda mahkemece, yasal hasım durumunda olan takip alacaklısının davaya dahil edilerek yargılamanın yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış hasım gösterilerek yargılama yapılıp yazılı gerekçe ile takibin durdurulmasına karar verilmesi isabetsizdir” gerekçesi ile bozulmuştur. Bozma sonrasında yapılan yargılama sonucunda mahkemece bu kez; “davanın kabulü ile davacılar yönünden icra takibinin durdurulmasına” karar verilmiş, hüküm alacaklı tarafça temyiz edilmiştir. Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa'nın 141/3 . maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK'nun 27 ve 297. maddeleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür(Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2006 tarih ve 2006/11620 E. - 2006/659 K. sayılı kararı). 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde "Hukuki dinlenilme hakkı" düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak, Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195E. - 238K. sayılı usulden bozmayı kapsayan ilamının gerekçesinde aynen; "Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir" ifadelerine yer verilmiştir. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan "Gerekçenin, ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir" şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile yargıcın, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz. Temyiz incelemesine konu olayda; borçluların icra mahkemesine başvurusu, imzaya ve borca itiraza ilişkindir. Yukarıda özetlenen Dairemize ait bozma ilamı gereğince alacaklı duruşmaya davet edilip itiraz hakkında beyan ve delilleri sorulmadığı gibi, mahkeme kararının gerekçe kısmının, tarafları farklı olan ve ilamlı icra takibinde tehiri icra kararının teminatı olan tutarın paraya çevrilmesine ilişkin icra müdürlüğü işleminin iptali talebine ilişkin başka bir uyuşmazlığın çözümüne yönelik olduğu görülmektedir. O halde, mahkemece, alacaklı duruşmaya davet edilip imzaya ve borca itiraza ilişkin beyan ve delilleri sorulmalı, belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, borçlular tarafından ileri sürülen itiraz nedenleri gerekçesiyle birlikte tek tek tartışılarak varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. İtiraz nedenleri irdelenmeden ve gerekçelendirilmeden, eksik inceleme ile sonuca gidilmesi ve başka uyuşmazlığa ait gerekçeyle itirazın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre alacaklının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.