MAHKEMESİ : Sinop İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 04/03/2014NUMARASI : 2012/162-2014/43 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü : Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, sair şikayet nedenleri ile birlikte Ankara İcra Müdürlüğü'nün yetkili olduğunu ileri sürerek, yetki itirazı ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, dayanak bonoda Sinop İcra Dairelerinin yetkili kılındığı gerekçesi ile yetki itirazının reddine karar verildiği görülmektedir. İİK'nun 50. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken HMK'nun yetkiye ilişkin hükümleri uyarınca bonoya dayalı olarak borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdeki genel yetkili icra dairesinde (HMK 6.md.), bonoda öngörülen ödeme yerinde ve fakat 6102 Sayılı TTK'nun 777/3. (6762 Sayılı TTK'nun 689/3.) maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda tanzim yerinin ödeme yeri olduğunun kabulü gerekeceğinden, bononun tanzim yerinde icra takibi yapılabilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile yürürlükten kaldırılan 1086 Sayılı HUMK'nun 22. maddesinde; tarafların yetki sözleşmesi yapmak suretiyle yetkili olmayan bir mahkemenin yetkisini kabul edebilecekleri, buna göre tüzel kişilerin yanında gerçek kişilerin de yetki sözleşmesi yapabilecekleri düzenlenmiş bulunmakta idi. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu' nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17. maddesinde ise; "Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır" düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir. Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırdedilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kişilerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişilerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir. Söz konusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması aranmıştır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişilerden olmasıdır. Sözleşmenin konusunun ticari iş olması, gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir. Takip dayanağı bononun tanzim yerinin ve muteriz borçluların adresinin Ankara olduğu, ödeme emrinin de bu adreste borçlulara tebliğ edildiği görülmektedir. Takibe konu bonoda Sinop İcra Dairelerinin yetkili olduğunun yazılması yetki sözleşmesi niteliğinde olup, gerek lehtar gerekse keşideci borçlunun tacir olduğu iddia ve ispat edilmediğine göre, takip tarihi itibari ile yürürlükte olan 6100 Sayılı HMK' nun 17. maddesi gereğince yetki sözleşmesi geçersiz olduğundan mahkemece, borçluların yetkiye yönelik itirazının kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi isabetsizdir. Kaldı ki kabule göre de, borçluların diğer itiraz ve şikayetleri hakkında, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan menfi tespit davası gerekçe gösterilerek aynı konuya ilişkin icra mahkemesinde açılan davanın esası incelenmeksizin reddi yönünde hüküm tesisi de doğru değildir. SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.