MAHKEMESİ: Karataş İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 21/12/2010NUMARASI: 2010/25-2010/49Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesinde; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır. Madde burada, iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.Burada Tüzüğün 28. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, iki numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Tüzüğün 28. maddesinin 2., 3., 4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.Bu itibarla; Tüzüğün 28. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgeleme işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.Tebligat Kanununun 21. maddesine göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır.Somut olayda, satış ilanı tebliğ belgesinin incelenmesinde, tebliğ memurunca, muhatabın gösterilen adreste geçici ve kısa süreli bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği tevsik edilmeden, en yakın komşu ismi belirtilmeden ve ayrıca kendisine haber verilen komşunun imzadan imtina edip etmediği hususları açıklanmaksızın (Tebligat Kanununun 21. maddesine göre) tebliğ işleminin gerçekleştirildiği görülmüştür. Bu durumda Tebligat Tüzüğünün 28. maddesi hükmü yerine getirilmediğinden anılan tebligat işlemi usulsüz olup, satış ilanının hiç veya usulüne uygun olarak tebliğ edilmemesi yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre tek başına ihalenin feshini gerektirir.Ayrıca; satış ilanında, taşınmazın kıymeti, tüm özellikle, yüzölçümü doğru biçimde gösterilmelidir.Somut olayda ihale konusu (782 parsel numaralı) taşınmaz dosyada mevcut tapu kaydına göre 53.031 m2 dir ve borçlunun bu taşınmazdaki 1/2 hissesinden satışının yapıldığı görülmektedir. Satış ilanı ve şartnamesinde aynen "26.515,50 m2 yüzölçümlü, 782 parselde kayıtlı taşınmazın 1/2 hissesi satılacaktır." şeklinde bir ibare bulunmaktadır. Sözkonusu bu ibare ihaleye katılımı etkileyecek nitelikte olduğundan anılan yanlışlık (yüzölçümündeki eksiklik) ihalenin feshi nedeni olarak kabul edilmelidir. Borçluya yapılan satış ilanı tebligatının yukarıda açıklanan nedenlerle usulsüz olduğu tespit edildiğinden; borçlunun anılan usulsüzlükten de ihale günü haberdar olduğu düşünülmesi ve hukuki durumu bu şekilde korunmalıdır.O halde mahkemece şikayetin kabul edilerek 21.06.2010 tarihinde gerçekleştirilen ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 06/12/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.