MAHKEMESİ: Boyabat İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 28/10/2010NUMARASI: 2009/34-2010/61Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :Alacaklı vekili tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçluya örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine adı geçenin İİK'nun 168/4. maddesinde öngörülen yasal 5 günlük sürede icra mahkemesine başvurarak, imzaya itiraz ettiği anlaşılmaktadır. .. Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz İİK'nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup bu maddenin üçüncü fıkrasında icra mahkemesince imza incelemesinin aynı kanunun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiği işaret edilmiştir.İİK'nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; "İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır." denilmektedir. Anılan hükümde atıf yapılan HUMK'nun 308 ve devamı maddelerinde imza inkarı halinde mahkemece yapılacak usuli işlemler düzenlenmiş; 309. maddesinin 2., 3., 4. fıkralarında aynen; "Ehlihibre vasıtasıyla tahkikata karar verildiği takdirde medarı tatbik olacak yazı ve ehlihibrenin tahkikatı icra edeceği gün hakim tarafından tayin olunur. Mahkeme bu bapta ancak iki tarafın ittifak ettikleri her nevi evrak ile senedatı resmiyeden olan ve bir kimse tarafından hasbelmemuriye veya mahkeme huzurunda tahrir veya imza edilen evrakı tatbika esas addedebilir. Tatbika esas ittihaz olunabilecek evrak olmadığı veyahut olup da derecei kifayede bulunmadığı takdirde ehlihibre tarafından terkip olunacak ibarelerle münkir olan kimseye yazı yazdırılarak tatbikat icra olunur." düzenlemesi yer almıştır. Görüldüğü üzere; inkar edenin atılış tarihi itibariyle inkar edilen imzası ile yakın tarihte atılmış, uygulamaya elverişli imzalarının temin edilmesi gerekir. Uygulamaya elverişli (tatbike medar) belgeler, HUMK m. 309/3'te "ancak iki tarafın ittifak ettikleri her nevi evrak ile senedatı resmiyeden olan ve bir kimse tarafından hasbelmemuriye veya mahkeme huzurunda tahrir veya imza edilen evrakı tatbika esas addedebilir." şeklinde tahdidi olarak sayılmıştır. Buna göre mahkemece tarafların bildirdiği yerlerden ve nüfus müdürlüğü, tapu sicil müdürlüğü, evlendirme memurluğu gibi resmi kurumlardan borçlunun mukayeseye esas olabilecek imza örnekleri getirtilmelidir. Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle "imzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardıedilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir ( Hukuk Genel Kurulu'nun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı).Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise borçlunun duruşmada alınan medari tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Ayrıca yerleşik Yargıtay uygulamasına ve Dairemizin istikrar bulan kararlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesinde yapılması mümkün değildir. Bu nedenle imza incelemesinde esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek incelemenin bunlar esas alınarak yapılması gerekir. Öte yandan, herhangi bir belgedeki imza ve yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik araç gereç yardımıyla binoküler mikroskopla büyütülerek kıyaslama, ultraviyole lambası ve ınfraded ışınları altında tahrifat, belgelerin arka yüzündeki yatık ışık verilerek fiilaj izi görüntüsü, alttan aydınlatmalı lambalarla imza kopyacılığı, grafolojik, grafometrik esaslar içerisinde milimetrik mukayeseli ölçümler ve belgelerin niteliğine göre gerekli değişiklik fenni metotlarla yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarını fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır (HGK'nun 06.06.2001 tarih ve 2001112-466 E. - 20011483 K sayılı kararı). Mahkemece yaptırılan inceleme sonucunda Adli Tıp Kurumu'nun 04.12.2009 tarihli raporunda, incelemeye konu senetteki keşideci imzasının borçlunun eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediği bildirilmiştir. İtiraz üzerine üç kişilik bilirkişi kuruluna yaptırılan 23.08.2010 tarihli incelemede ise, bonodaki keşideci imzasının muteriz borçlunun eli ürünü olduğunun bildirildiği görülmektedir. Alınan her iki bilirkişi raporu arasında çelişki olduğu gibi ikinci raporda alacaklı vekili tarafından sunulan veresiye fişlerinin HUMK m. 309/3'te "ancak iki tarafın ittifak ettikleri her nevi evrak" kapsamında olmadığından bu belgeler incelemeye esas alınamaz. O halde mahkemece iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden ve ehil bilirkişilerden oluşacak bir kuruldan yukarıdaki ilkeler doğrultusunda mütalaa alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, itiraz üzerine alınan bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir.Kabule göre de, İİK'nun 170/3. maddesi hükmüne göre; "inkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edilir ve itiraz reddedilir". Buna göre inkar tazminatı ile para cezasının asıl borç üzerinden hükmedilmesi gerekirken, asıl borç ile birlikte fer'ileri üzerinden hesap edilmesi doğru değildir. SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 02/11/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.