Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 16447 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 8465 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ: İstanbul 12. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 03/07/2012NUMARASI: 2012/405-2012/695Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:13.04.2009 vadeli bonoya dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, itiraz eden ciranta, takipte İstanbul İcra Dairelerinin yetkili olmadığını ileri sürmüş, mahkemece borçlulardan ...'nün ciro adresinin "4.Levent-İstanbul" olduğu, ayrıca söz konusu kambiyo senedinin ticari bir senet olup senette yetkili yerin de İstanbul olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.İİK.nun 50.maddesi göndermesiyle, bonoya dayalı olarak, borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdeki genel yetkili icra dairesinde (HMK. 6.md.), bonoda öngörülen ödeme yerinde ancak, takip tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK'nun 689/3. maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda, tanzim yerinin ödeme yeri olduğunun kabulü gerekeceğinden, bononun tanzim yerinde icra takibi yapılabilir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yetki sözleşmesini düzenleyen 17.maddesinde ise; "Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır" düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yeniliklerden bir tanesi de yetki sözleşmelerine ilişkin olup, yetki sözleşmesi düzenleyebilecek şahıslar sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri olarak belirlenmiştir.Yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan bu düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından birbirinden ayırdedilmiştir. Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukuki ilişkilerde hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadır. Daha zayıf konumda olan kimselerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korunma ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle kanun koyucu böyle bir düzenlemeye gitmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, yeni düzenlemeye bakıldığında, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kimselerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.Sözkonusu düzenleme ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka husus da, yetki sözleşmesi yapılmasında tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olmaları aranmaktadır. Diğer bir anlatımla, maddedeki tacirden anlatılmak istenen, işin ticari nitelikte olması değil, tarafların kanunlarda tacir olarak tanımlanan kişiler olmasıdır. Sözleşme konusunun ticari iş olması gerçek kişilere yetki sözleşmesi yapma imkanı vermemektedir. Somut olayda, alacaklının bonoya dayalı olarak 13.01.2012 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başladığı görülmektedir. Bu durumda, HMK.nun 448.maddesi gereğince, bu kanun hükümlerinin tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla (olayımızda tamamlanmış bir iş bulunmadığından) derhal uygulanacağı ilkesi de dikkate alınarak, takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK.nun 17.maddesi muvacehesinde itirazın değerlendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesinde; mahkemece ciro adresi İstanbul olarak belirtilen borçlu ...'ye ödeme emri tebligatının İstanbul'da yapılmayıp Büyükçekmece ilçesindeki adresinde 31.01.2012 tarihinde tebliğ edildiği, itiraz eden borçlu ...'a ise ödeme emri tebligatının, 18.01.2012 tarihinde takipte yetkili olduğunu iddia ettiği Silivri adresinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle İstanbul'un borçlulardan hiçbiri için genel yetkili yer olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan takip dayanağı bonoda tarafların tacir olduklarına dair bir ibare bulunmadığı gibi, alacaklı tarafından kendisinin tacir olduğuna ilişkin bir belge de sunulmamıştır. Bu nedenle mahkemece istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/04/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.