Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14787 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 33387 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: İzmir 3. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ: 05/10/2010NUMARASI: 2009/987-2010/1270Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin, dayanak senetteki imzanın borçluya ait olmadığı ve alacaklıya borcu bulunmadığını belirterek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, bilirkişi raporuna dayanılarak imzaya itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.TTK.nun 692/5. maddesine göre çekin, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, keşide yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı kanunun 708. maddesi gereğince, ibraz süresi, çekin keşide edildiği yere göre belirleneceğinden keşide yerinin, hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık olarak gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde senedin çek vasfında olduğunun kabulü yasal açıdan mümkün değildir. 14/12/1992 günlü ve 1991/1-1992/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin kabul edilebilmesi için bunun, belirgin ve duraksamaya mahal bırakmayacak bir yeri göstermesi gereklidir.Somut olayda, takip dayanağı çekte keşide yeri olarak “K.paşa” yazılmıştır. Kısaltılmış şekilde yazılan bu keşide yeri yukarıda yazılı ilkeye uygun bulunmadığından, takip dayanağı belge çek niteliğinde kabul edilemez.O halde, mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nun 02/10/1996 gün ve 1996/12-5 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere İİK.nun 170/a-2. maddesi gereğince bu husus icra mahkemesince re’sen nazara alınarak takibin iptaline karar verilmesi gerekirken itirazın esası incelenerek yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir.Diğer yandan;Alacaklı hakkında sahtekarlık suçundan dolayı kamu davası açılırsa ve ceza mahkemesinde senet hakkında bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilirse, dava konusu senet ceza davası sonuçlanıncaya kadar hiçbir işleme dayanak yapılamaz, diğer bir deyişle icra takibi kendiliğinden durur.Takip dayanağı senet hakkında, borçlunun sahtecilik iddiası ile şikayette bulunması ve alacaklı hakkında suç duyurusunda bulunması nedeniyle “sahtecilik suçundan dolayı kamu davası açılmış olması durumunda” bu davanın icra takibine etkisinin ne olacağına ilişkin yasal bir düzenleme İcra İflas Kanununda bulunmamaktadır. Bu nedenle HUMK.nun 317.maddesinin 2.cümlesinden yararlanarak soruna bir çözüm getirmek gerektiği yargısal uygulamada kabul edilmiştir.(HGK.nun 22/01/2003 gün ve 2003/12-3 E. – 2003/28K.) Bu bağlamda; ceza mahkemesinde dava açılmış ve o davada mahkemece sahteliği iddia edilen senet hakkında, bilirkişi incelemesi yapılmasına ve senedin yazıldığını görenlerin tanık olarak dinlenmesine karar verilmiş ise, senedin dava sonuçlanıncaya kadar hiçbir işleme dayanak yapılmaması gerekir. Bu düzenleme karşısında, takibe itiraza ilişkin davanın görülmesi aşamasında ceza davası da açılmışsa, ceza davasının sonuçlanması, takibe itiraz davası yönünden "bekletici sorun" olarak kabul edilmelidir. Zira icra mahkemeleri sınırlı yetkili mahkemeler olup uyuşmazlıkları çözme görevini yerine getirirken kural olarak tanık dinlemeyeceklerinden, sahtecilik iddiasını inceleme yetkisi de genel mahkemelere göre daha kısıtlıdır. Genel mahkemeler senetteki sahtelik iddiasını HUMK.nun 309 ve 317.maddelerinin verdiği yetki ile daha detaylı bir biçimde inceleme olanağına sahiptir.Ayrıca, ceza davasının açılması, borçlu tarafından kişisel hak bakımından davaya müdahil olarak katılıp senedin iptali istenmedikçe hukuk davasına ve icra takibine doğrudan etkili olmayacaktır.Somut olayda, borçlu vekili, 22/09/2010 havale tarihli dilekçesinde, çekteki imzanın Kemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/139 E.sayılı dosyası ile yargılanmakta olan Alper Kırkpınar’a ait olduğunu belirtmiştir. Bu durumda, mahkemece, anılan ceza dosyası getirtilerek, alacaklının kamu davasında sanık olup olmadığı, borçlunun kişisel hak bakımından müdahil olup dayanak belgenin geçersizliğini o davada ileri sürüp sürmediği ve HUMK.nun 317. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edildikten sonra oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı gerekçeyle istemin reddi doğru değildir. (HGK.nun 06/02/2002 tarih ve 2002/19-18 E - 2002/48 K. sayılı)SONUÇ :Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 07/07/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.