MAHKEMESİ :Sulh Ceza MahkemesiSUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanHÜKÜM : BeraatYargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 01.04.2014 tarih 2013/9-452 Esas, 2014/153 Karar sayılı kararında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere 5237 sayılı TCK'nun 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Kimliği bildirmeme" başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrası ise; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir" hükmünü içermektedir. Bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK'nun 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK'nun 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevlisince kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için sorulması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması ya da kimlik veya adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde, ilgili hakkında Kabahatler Kanunu'nu 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekecektir. Bu bilgiler ışığında mahkemece ilgili icra dosyası getirtilip dosyasının tüm yönleri ile incelenmesi, 24.11.2008 tarihli haciz tutanağı fotokopisinde "borçlu şirket yetkilisi olduğu imza sirkülerinden görülen borçlu şirket yetkilisi ...'e" ibaresinin şirket yetkilisi olmayan sanık hakkında hangi belgeye binaen yazıldığının araştırılması, sanığın birinci haciz tutanağı ile ilgili savunması olmadığından ve sanık sadece şahsi kefillik için haciz tutanağı imzaladığını beyan ettiğinden sanığın ve tutanağı düzenleyen memurlarının ayrıntılı beyanlarının alınması, birinci tutanaktaki imzayı kabul etmemesi halinde sanık yönünden imza incelemesi yapılması, 28.01.2009 tarihli haciz tutanağındaki adrese tebligat yapılıp yapılmadığı hususunun icra dosyasından araştırılması, bu tutanaktaki adresin sanığın savunmasına göre eski eşinin adresi olup olmadığının tespit edilmesi sonrasında Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yukarıda içeriği kısmen açıklanan kararı ışığında sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nun 206. maddesi kapsamında olup olmayacağı yeniden değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdiri yerine yazılı şekilde eksik araştırma sonucu hüküm kurulması,Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.