1-Ayrıntıları CGK’nun 19.04.2005 tarih ve 2004/221-2005/38 sayılı kararında açıklandığı üzere, suça konu çeklerin arkasındaki katılan S... A... yazısının sanıklardan Y... A... eli ürünü olduğu anlaşılmış ise de; ciranta sıfatıyla atılan imzan??n sanık Y... A...’un gerçek imzası olması, sanıkların mal aldığı firmada görevli tanıklar Ayhan Çetinkaya ile Tahir Yazıcı’nın sanıklarla olan alışverişlerinde katılan S... A...’ın referans olduğunu belirtip, bizzat huzurlarında kendi adına çekleri cirolaması için sanık Y...’u telefonla arayarak talimat verdiğini ifade etmeleri, yine sanıklara mal veren tanık E... K...’nın da, alışverişin katılan S... K...’nın dükkanının önünde gerçekleştiğini, onun referansı ve cirosu olduğu için sanıklara mal verdiğini beyan etmesi yanında sanıkların da, baştan itibaren katılanın referansı ve bilgisi dahilinde söz konusu alışverişlerin gerçekleştiğini savunmaları karşısında, sanıkların katılandan habersiz olarak onun adına oluşturdukları sahte ciroyla çek düzenlendiklerine ilişkin açık, kesin ve mahkumiyete yeterli delil bulunmayıp, zarar verme bilinç ve iradesiyle hareket ettikleri kanıtlanamadığından suçun manevi öğesinin oluşmadığı gözetilmeksizin, beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,2-Kabule göre de;A) 5237 sayılı TCK.nun 43/1. maddesinde, 765 sayılı Yasanın 80. maddesinden farklı olarak ““değişik zamanlarda”” denilmek suretiyle aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağının bulunmaması karşısında, sanıkların K... Y...’dan aldıkları mal karşılığında aynı anda gönderdikleri üç adet çekte sahtecilik eyleminde 765 sayılı Yasanın aksine, 5237 sayılı Yasanın zincirleme suça ilişkin hükmünün uygulanamayacağı gözetilmeden, 5237 sayılı Yasanın 204/1, 43/1, 62. maddelerinin aleyhe olduğu, 765 sayılı TCK’nun 342/1, 80, 59. maddeleri uyarınca verilecek cezanın kazanılmış hakları nedeniyle lehe olacağından bahisle yazılı şekilde karar verilmesi,B)CGK’nun 27.01.2009 tarih ve 2008/219-2009/6 sayılı kararında açıklandığı üzere, 765 sayılı Yasanın 95/2. maddesi uyarınca verilen aynen infaz kararı hükmün bir parçası olmayıp, hükmün dolaylı bir sonucudur, nitekim yargısal kararlarda da, aynen infaza ikinci hükmü tesis eden mahkemece karar verilebileceği gibi erteli mahkûmiyete karar veren mahkemece de ikinci hükmün kesinleşmesi üzerine yapılan ihbar sonucu karar verilebileceği vurgulanmış, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 7 ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri uyarınca önceki erteli mahkûmiyetler yönünden de uyarlama kararı verilmesi zorunluluğu bulunması karşısında, uyarlanmayan hükümler yönünden aynen infaz kararı verilmesi büsbütün olanaksız hale gelmiş olup, erteli mahkumiyete hükmeden mahkemeye ihbarda bulunulması ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,C)Sanıkların adli sicil özetinde yer alıp 765 sayılı TCK’nun 276 maddesinde düzenlenen suçun, 4949 sayılı yasanın 93. maddesiyle eklenen 2004 sayılı İİK’nun 336/a maddesi kapsamında kalıp, bu suçun da 5252 sayılı yasanın 7. maddesiyle idari para cezasına dönüştürülmüş olması nedeniyle, sanıkların adli sicil özetinde yer alan cezaların silinme koşulları araştırılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK.nun 7/2. maddesi gözetilerek; 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK.nun 231. maddesi uyarınca "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının" takdir ve değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,Yasaya aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.