Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9827 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 2872 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : BANDIRMA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 27/11/2007NUMARASI : 2005/356-2007/335Taraflar arasında görülen davada Bandırma 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27/11/2007 tarih ve 2005/356-2007/335 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 27/05/2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. S.. B.. ile davalı vekili Av.D.. Y. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimitarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 10.02.2004 tarihinde bir yıl süreli taşıma sözleşmesi imzalandığını, davalının en son 22.08.2004 tarihinde fatura düzenleyerek müvekkiline verdiğini ve daha sonra sözleşmeyi tek taraflı feshederek, başka bir firmanın taşıma işini yapmaya başladığını, taraflar arasında düzenlenen taşıma sözleşmesine göre taşıyıcının sözleşmenin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde müvekkili ile aynı konuda faaliyette bulunan başka bir firmada çalışamayacağının, aksi halde bir yıl içinde yaptığı taşıma bedeli kadar cezai şart ödeyeceğinin düzenlendiğini, davalının rakip bir firma ile taşıma sözleşmesi yapmasının sözleşmeye aykırılık oluşturduğunu ileri sürerek, 64.579,65 TL cezai şartın temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının sözleşme gereği edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin haklı nedenle sözleşmeyi feshettiğini, ayrıca davalının her hangi bir zararının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacı şirkette çalışan bir grup arkadaşıyla birlikte davacı şirket ile olan sözleşmesini feshettiği, bir süre sonra da aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı şirket için çalışmaya başladığı, sözleşmede öngörülen cezai şartın koşullarının gerçekleştiği, davacının sözleşmeye bu nitelikte bir hüküm koymasının menfaatlerini korumaya yönelik olup ticari hayatın gereği olduğu, tacir sayılan davalının cezai şartın aşırılığından ve ticari özgürlüğünün kısıtlandığından bahsedemeyeceği, basiretli davranması gerekip imzaladığı sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerin kapsam ve derecesini doğru taktir etmesi gerektiği, bu itibarla sözleşmede düzenlenen cezai şartın gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.Dava, sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki 10.02.2004 tarihli sözleşmesinin V/O. bendinde “taşıyıcı sözleşmenin sona ermesini izleyen bir yıl içinde B.. A.Ş. ile aynı sektörde faaliyet gösteren ve aynımamulleri üreten bir firmada ücretli, bayi veya herhangi bir sıfatla çalışmayacağını veya yönetimde görev almayacağını kabul eder. Aracını yine bu tür firmaya kiralayamaz veya satamaz. Bu işleri birinci derecede kan ve sıhri hısımları adına da yapamaz. Bu maddede yer alan yükümlülüklere uymayan taşıyıcı son bir yıllık hakkedişi kadar cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt eder” hükmüne yer verilmiştir. Mahkemece, taraflar arasındaki cezai şart hükmünün geçerli olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyet başlığı altında düzenlenen 48. ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu ve BK'nın 19. maddesinin ilk fıkrasında, bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı, 2. fıkrasında ise bu serbestinin sınırları gösterilmiş ve 20. maddede de bir akdin mevzuu gayrimümkün veya gayri mukik yahut ahlaka (adaba) mugayir olursa o akit batıldır hükmü getirilmiştir.Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu ve cezai şartın miktarını belirlemede özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. BK'nın 19, 20, 161 maddeleri bu özgürlüğün sınırını çizmiştir. Cezai şart borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taraflar arasında imzalanan sözleşmede “yer ile ilgili bir sınırlama bulunmayıp” sadece “1 yıl boyunca aynı sektörde faaliyet gösteren ve aynı mamulleri üreten bir firmada ücretli, bayi veya herhangi bir sıfatla çalışmayacağı” ifade edilerek 1yıl ve sektör olarak sınırlama getirilip yer olarak bir belirleme yapılmadığından anılan sözleşme hükmü Türkiye’nin her yeri için sınırlama getirilmesi sonucunu doğurabilecek nitelikte bulunduğundan ve bu hüküm uyarınca davalının 1 yıl süreyle Türkiye’nin hiçbir yerinde B.. A..’nin iştigal konusu ile ilgili olarak plasiyerlik yapması mümkün olamayacağından düzenlenen cezai şart hükmünün yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkelere aykırı olup geçersiz olduğu mahkemece nazara alınamadan yerinde görülmeyen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.