Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9750 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12974 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 30/01/2014 tarih ve 2013/401-2014/72 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 29/09/2015 günü tebligata rağmen gelen olmadığı yoklama ile anlaşıldı, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, davalıların her istendiği an geri ödeneceği ve yatırılan paralar karşılığı yüksek faiz verileceği garantisiyle binlerce kişiden para topladıklarını, bu kapsamda müvekkillerinin murisinden de hisse senedi devir ve kabul sözleşmesi başlıklı belge karşılığında para alındığını, ancak müvekkillerince istenmesine rağmen alınan paranın geri ödenmediğini, ..., ...lar Kanunu ve ... hükümlerinin ihlal edildiğini, anılan kanunlar uyarınca müvekkilinin şirket ortağı yapılmadığını, şirket yönetim kurulu üyelerinin yürütülen bu faaliyetler nedeniyle defalarca yargılandıklarını ve mahkum edildiklerini, yapılan bu yargılamalar neticesinde şirket defterlerinde bulunan kayıtların gerçeği yansıtmadığının tespit edildiğini, ...'nın 336. maddesi uyarınca davalı ...'ın da ortaya çıkan zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitine, kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğüne 50.050 DM karşılığı 63.330,50 TL alacağın faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davanın esastan ve zamanaşımından reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacıların murisi ...'in 09/05/1998 tarihinde hisse devralmak suretiyle davalı ....'nin ortağı olduğu, 6762 Sayılı ...'nın 405/2 maddesi ve ...'nın Anonim Şirketler ile pay sahiplerine ilişkin hükümleri karşısında davacının talebinin yerinde olmadığı, yönetim kurulu başkanı ... davalı olarak göstermiş ise de sermaye şirketi olan Anonim Şirket yönetim kurulu başkanının şahsi sorumluluğunu gerektirir bir durum mevcut olmadığı gibi ortaklık sözleşmesinin kurulması sırasında adı geçen davalının sözleşmeye etki eden, taraf iradelerini fesada uğratan herhangi bir eyleminden de söz edilmediği, davalı şirket ve yönetim kurulu başkanı hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan da yapılmış bir yargılama, soruşturma ve ceza mahkumiyeti olmadığı, davalı ...'ın davacıların iradesini fesada uğratacak, haksız fiil teşkil edecek bir eyleminin bulunduğunun davacılarca yasal delillerle ispatlanamadığı, davalı şirketin hazirun cetveli, pay dağıtım cetveli, genel kurul tutanaklarının bilirkişiler tarafından incelenmesi neticesi davacının hisse senedi talep etmek suretiyle davacı şirketten hisse satın aldığı ve devir tarihinde devre konu paylara sahip olduğunun tespit edildiği, ... raporlarında ikincil kayıtlardan bahsedildiği ancak şahıs bazında ve somut olarak herhangi bir tespitin yapılmadığı, herhangi bir isme yer verilmediğinden davacıların murisinin davalı şirkette geçerli bir ortaklığının olduğu, davacının davalı şirkete usulünce hissedar yapılmadığı ve ortaklığının geçerli olmadığı düşünülse dahi isnat olunan eylem haksız fiil niteliğinde olup davacının hisse devir ve kabul sözleşmesine göre davalı şirkete 09/05/1998 tarihinde hissedar olduğu, haksız fiil tarihinin de bu tarih olacağı ve davalılar vekilinin de cevap dilekçesinde süresinde zamanaşımı ilk itirazında bulunduğu, davalılar hakkında dolandırıcılık veya başka bir eylem teşkil edebilecek olan haksız fiil sorumluluğundan dolayı yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının olmadığı ve haksız fiil teşkil edecek nitelikteki eylemlerin davacı tarafça yasal delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir.Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı şirket hakkında düzenlenen ... raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, ... şirketleri tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kâr ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirket yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin ...'ya kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 13.06.2007 tarihli ilamı ile onanmış, .... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/121 Esas sayılı dosyasında ...'dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirket yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arındığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. (Bkz. Prof Dr. Ahmet Kılıçoğlu Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50) ... 818 sayılı BK'nın 28. madddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.Somut olayda, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, öncelikle davacıların murisinin sahih bir şekilde davalı şirkete ortak olup olmadığının belirlenmesi gerektiğinden mahkemece bilirkişi kuruluna davalının tüm ticari defter ve kayıtları ve ayrıca hisse devir tarihinden dava tarihine kadar davalı şirketin yapmış olduğu genel kurullara ait tutanaklar ve hazirun cetvelleri incelettirilmek suretiyle davacıların murisine Hisse Senedi Talep Formu başlıklı belge ile satılan hisse senetlerinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, bu hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği,hisse satışının davalı şirket kayıtlarında muhasebeleştirilip muhasebeleştirilmediği, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususlarının yeterince ve denetime elverişli bir şekilde açıklığa kavuşturulması gerektiği açıktır.Bu itibarla, mahkemece bilirkişi kuruluna, davalının tüm ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak, davalı şirketin hisse satış tarihleri itibariyle sicil dosyaları ile davalı şirket yöneticileri hakkındaki ceza dosyalarının birer suretleri getirtilerek, davacıların murisine satılan hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, davacıların murisinin söz konusu hisseleri satın aldığı tarih itibariyle hisse satışının davalı şirket kayıtlarında muhasebeleştirilip muhasebeleştirilmediği, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususları açıklığa kavuşturularak, bu inceleme sonucunda davacıların murisinin ortaklığının sahih olmadığı anlaşıldığı taktirde, davacıların zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken de yukarıda bahsi geçen ..., ... ve ... raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, her bir davalının hukuki durumu buna göre tayin ve takdir edilerek, sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken belirtilen yönler yeterince tartışılmadan düzenlenen bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.Öte yandan, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı ...'nın 336. maddesi uyarınca davalı ... hakkındaki davanın yazılı gerekçeyle reddi de doğru değildir. Zira, 6762 sayılı ...'nın 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, ...'nın 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalı ...'ın da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak gerek MK'nın 50. maddesi gerekse de ...'nın 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalı yönünden dahi davanın subet bulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.