Taraflar arasında görülen davada (Bursa Dördüncü Sulh Hukuk Mahkemesi)'nce verilen 31.05.2005 tarih ve 2004/1317-2005/801 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin haksız olarak başlatılan icra takibi sırasında davalıya 20.10.1999 tarihinde 1.031.670.000 TL ödemek zorunda kaldığını, davalının başlattığı takibin Bursa Dördüncü İcra Hukuk Mahkemesi'nce iptal edilerek kesinleştiğini, bu karar üzerine davalının müvekkiline 15.05.2001 tarihinde 988.000.000 TL ödemede bulunduğunu, davalı nezdinde 43.670.000 TL alacaklarının kaldığı gibi, haksız yere tahsil edilen 1.031.670.000 TL'nin kullanılmaması nedeniyle 1.100.000.000 TL zararlarının doğduğunu ileri sürerek, şimdilik 1.143.670.000 TL'nin temerrüt faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 27.05.2005 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 31.940.000 TL daha artırarak toplam 1.175.610.750 TL'nin temerrüt faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı geri ödemesinin eksik olduğu ve davacının haczedilen parasını 20.10.1999-15.05.2001 tarihleri arasında kullanamamasından dolayı kârından yoksun kaldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, davalının davacı aleyhine başlattığı takibin iptali sonrasında tahsil ettiği parayı geri ödemiş olmasına rağmen, davacının ödeme yaptığı tarih ile davalıdan tahsilat yaptığı dönem arasındaki parayı kullanamamasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Borçlar Kanunu'nun 105/1. maddesine göre "alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette, borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe, bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir". Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir sonucudur ve borçlunun zararının faizi aşan bölümüdür. Somut olayda, davacı tarafın keşidecisi olduğu çek, lehtarı olan dava dışı M... A.Ş.'nin cirosu üzerine davalı banka eline geçmiş, davalı banka süresinde ödenmeyen çeke dayalı olarak icra takibine girişmiş, davacı şirket icra baskısı altında ödemede bulunmuş ve icra mahkemesine açtığı takibin iptali istemli davada, çek üzerindeki keşideci imzasının davacı şirket adına iki imza olması gerekirken tek imza olduğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verilmiş, davalı bankaya bu karardan sonra İcra Müdürlüğünce muhtıra gönderilmiş, muhtıra üzerine davalı banka davacıdan tahsil ettiği parayı İcra Müdürlüğüne ödemiştir. Burada belirlenmesi gereken husus, davalı bankanın kendisine ciro yolu ile gelen, tüm unsurları tamam olan çeki, davacı şirket adına yetkili olan iki kişinin imzalaması gerektiğini araştırmasının gerekip gerekmediği, araştırmaması halinde kusurlu sayılıp sayılmayacağıdır. Davalı bankaya ciro yolu ile gelen, unsurları tam olan çekteki imzaların iki yerine tek olması nedeniyle, davalı bankanın kusurlu olduğunun kabulü olanak dışıdır. Bu durumda, mahkemece, anılan yasal düzenleme çerçevesinde davalı bankanın kusurunun bulunmadığı dikkate alınarak, munzam zarara dayalı istemin reddine karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Öte yandan, davacı şirketin icra baskısı altında davalı bankaya ödeme yaptığı 20.10.1999 tarihi ile davalının icra mahkemesi kararı üzerine geri ödemede bulunduğu 15.05.2001 tarihi arasında davacının kendi parasını kullanamadığı ve parayı kullanamadığı döneme ilişkin faiz talebinde bulunabileceği dikkate alınarak, bilirkişiye bu yönde hesaplama yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru olmamıştır. Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın davalı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07.06.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.