Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8718 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 13842 - Esas Yıl 2009





Taraflar arasında görülen davada (Ankara Dokuzuncu Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce verilen 09.07.2009 tarih ve 2007/643-2009/378 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından İstenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin anasözleşme ile atanan yönetim kurulu üyesi iken usulsüz çağrı ile yapılan 10.04.2007 tarihli genel kurul kararı ile yönetim kurulu üyeliğine son verildiğini, yeni seçilen yönetim kurulu tarafından sermaye borcunun ödenmediği gerekçesiyle ortaklıktan çıkarıldığını, oysa müvekkilinin sermaye borcunun bulunmadığını ileri sürerek, yönetim kurulu tarafından verilen ihraç kararının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davalının gönderilen ihtarlara rağmen sermaye borcunu ödememesi nedeniyle ihraç edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının taahhüt ettiği sermaye borcunu verilen süreye rağmen ödememesi nedeniyle yönetim kurulu tarafından alınan ihraç kararının usulüne uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Dava, davacının sermaye borcunu yerine getirmediği gerekçesiyle verilen ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Anonim ortaklıklarda, pay sahibinin borcu, taahhüt ettiği payların karşılıklarını ifaya yöneliktir. Bu ilke, hem nakdi, hem de ayni sermaye taahhüdü için geçerlidir. Bu ortaklıklarda paydaşlardan ödenmemiş bakiye sermaye taahhütlerinin İstenmesi ve buna bağlı olarak gündeme gelen pay sahiplerinin ıskatı usul ve şartları, TTK'nın 406-408. maddelerinde emredici kurallarla düzenlenmiştir. Buna göre, sermaye borcunu ödemeyen bîr pay sahibinin ıskat edebilmesi için öncelikle temerrüde düşürülmesi gerekir. Temerrüdün söz konusu olabilmesi için de bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bunu sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep etmesi, uygulamadaki ifade ile, apel işlemini yapması gerekir. Apel çağrısının yapılması sırasında öncelikle bu ayrımın gözönünde bulundurulması gerekir. Esas sözleşme ile ifa için pay sahiplerine İhbar yapılması şart koşulmuşsa borç, ihbar ile muaccel olur (BK 128). Esas sözleşmede özel bir düzenleme yoksa, TTK'nın 406. maddesi uygulanır. Anılan hüküm, ifa tarihinin esas sözleşme veya genel kurul kararı ile belirlenmediği durumlarda yapılacak çağrıya ilişkin bir yedek hukuk kuralıdır (Bkz. Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, 8. Bası, S. 559 vd.). Somut olayın incelenmesine gelince; şirket anasözleşmesinin 6. maddesinde sermaye borcunun 1/4'ünün tescilden itibaren 3 ay içinde, kalan miktarın ise 30.06.2006 tarihine kadar ödeneceği, tüm ortakların yazılı olurlarının alınmak suretiyle yönetim kurulunun alacağı kararlar doğrultusunda belirtilen tarihlerden önce de taahhüt edilen sermaye borcunun istenebileceği, bu husustaki ilanların anasözleşmenin ilan maddesindeki usulde yapılacağı düzenlenmiştir. Anasözleşmenin 13. maddesinde ise ilanların, TTK'nın 37. maddesinin 4. fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, şirket merkezinin bulunduğu yerde çıkan bir gazete ile en az 15 gün evvel yapılacağı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, bakiye sermaye borçlarının taahhütlü mektupla isteneceğine dair bir hüküm olmadığı gibi, aksine anasözleşmenin anılan maddelerinde ilandan söz edildiğine göre, şirket sözleşmesindeki bu düzenleme, TTK'nın 406. maddesine paralel bir düzenleme olarak yorumlanmalıdır. Bu itibarla, şirket anasözleşmesinde apelin nasıl isteneceğine dair bir hüküm yoksa, apel çağrısının TTK'nın 406. maddesi uyarınca ortaklardan ilan suretiyle istenmesi gerekir. Ayrıca, aynı ilan ve taahhütlü mektup tebliği suretiyle hem apel için süre verilmesi, hem de bu sürenin TTK'nın 408. maddesindeki ihtar yerine geçmesi mümkün değildir. Başka bir deyişle, ortak usulüne uygun temerrüde düşürülmeden TTK'nın 408. maddesinde öngörülen ıskat ihtarı çekilemez. Somut olayda, davalı şirket tarafından TTK'nın 406-408. maddesindeki usul kuralları işletilmeden ve burada yazılı sürelere uyulmadan, doğrudan davacıya gönderilen ihtar ile sermaye borcunu ödemesi istenilmiş, yerine getirilmeyince de davacı yönetim kurulu kararı ile ihraç edilmiştir. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davacının sermaye borcunu ödemediği, bu nedenle ihracın doğru olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verilmiş ise de, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının sermaye borcunu ödemesi için gerekli usuli işlemler yerine getirilmeden ve bilirkişi raporuna göre de davacının 56.250,00 TL sermaye borcu olduğu halde gönderilen ihtarlarda 75.000,00 TL istenilmiş olması karşısında davacının gerçek borcunun üzerinde para istenilmiş olması nedeniyle davacının ihracı da geçersizdir. Bu itibarla, mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.