Taraflar arasında görülen davada (Mersin Asliye Birinci Ticaret Mahkemesi)'nce verilen 17.03.2006 tarih ve 1999/548-2006/156 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, Mersin Metropol Merkezinde ticaret yapan İbrahim ve Sırrı'ya Adana'da tohumculuk bayiliği yapan müvekkilinin vadeli mısır tohumunu, davalının Mersin Şubesi'nin keşidecisi olduğu teminat mektuplarına güvenerek sattığını, teminat mektuplarından birini müvekkilinin Adana Şubesi'ne ibraz ederek mektubun arkasına teyit yazısı yazdırdığını, diğer mektubu müvekkilinin yazı ekinde Mersin Şubesi'ne fakslayarak teyit istediğini, Mersin Şubesi'nce çekilen faks ile mektubun teyit edildiğini, bu mektubun ayrıca müvekkilince Adana Şubesi'ne de ibraz edildiğini ve şubeden teyit aldığını, mal bedellerinin ödenmemesi üzerine mektupların davalıya ibraz edildiği halde, sahte olduğundan bahisle ödenmediğini ve el konulduğunu, banka hakkında Savcılığa şikayette bulunduklarını, soruşturmanın devam ettiğini, müvekkilinin, mektupların sahteliğini inceleme olanağının bulunmadığını, basiretli tacir olarak bankadan teyit istediğini ve teyit alması üzerine mal sattığını, davalının ödeme yapmamasının haksız olduğunu ileri sürerek, mektup bedelleri toplamı olan 43.500.000.000 liranın temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin banka müşterisi İbrahim ve Sırrı'ya nakit kredi karşılığında paralarının üzerine rehin blokaj koymak suretiyle davacıya hitaben teminat mektubu verdiğini, bu müşterilerin daha sonra mektup asıllarını iade ettiğinde bloke edilen paraların çözülüp, kendilerine ödendiğini, bu mektupların sahtelerinin Adana Şubesi'ne ibraz edilir edilmez, el konulup, suç duyurusunda bulunduklarını, müfettiş soruşturması yaptırdıklarını, mektupların sahte olduğunu, imzalar ve kaşelerin İbrahim ya da Sırrı tarafından yapıldığını ya da yaptırıldığını, davacının bu kişilerce dolandırıldığını, davacının bu kişilere dava açması gerekirken, müvekkiline açtığı davanın husumet yönünden reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporlarına göre, davacının teminat mektuplarını Adana Şubesi'ne ibraz ederek, teyit alarak basiretli davrandığı, davacının zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun bulunmadığı, mektup bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmesinin uygun görüldüğü gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. 2- Dava, davalı bankaca düzenlenen teminat mektubu bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile dava dışı A... Ticaret Pazarlama'nın ve İbrahim'in lehdarı olduğu teminat mektuplarına dayanmıştır. Oysa, 05.04.2001 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ve 20.01.2006 tarihli tek kişilik bilirkişi raporunda, davacının, bu kişilere değil, dava dışı Sırrı'ya fatura karşılığı mal sattığı ve bu kişinin davacıya borçlandığı, 4 fatura ile satılan malların sadece birine konu malların İbrahim tarafından teslim alındığı, teslim alanın İbrahim olmasının nedeninin anlaşılamadığı açıklanmış, bu sonuçlara davacının ticari defterlerinin incelenmesi sonucu varılmıştır. Davacı vekili, rapora itirazında, davacının Sırrı'dan, onun keşidecisi olduğu çekler aldığını, bunun malların teslim edildiğini gösterdiğini, davanın malın teslim edilip edilememesiyle ilişkilendirilemeyeceğini, malları teslim alanların getirdiği teminat mektuplarına güvenerek mal sattığını bildirmiştir. Esasen dava dilekçesinde de, bu kişiye de mal satıldığı açıklanmıştır. Davalı vekili de, mektup nedeniyle sorumluluklarının bulunmadığını, davanın, davacıyı dolandırdığı anlaşılan İbrahim ve Sırrı aleyhine açılması gerektiğini, davanın husumet yönünden reddi gerektiğini de savunmuştur. Davalı banka tarafından düzenlenen teminat mektubu, ilk talepte ödeme kaydını havi, kesin nitelikte bir mektuptur. İlk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, muhatabın talebi üzerine herhangi bir itiraza mahal vermeden ve muhataptan teminat mektubuna dayanarak talepte bulunma hakkının olduğunu ispat etmesine gerek kalmadan ödeme yapmayı taahhüt etmektedir. Kural olarak ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarında banka, yalnızca şekli manada inceleme yapma yetkisini haiz olup, esasa ilişkin herhangi bir inceleme yapma hak ve yetkisini haiz değildir. Bu sebeple de ilk talepte ödeme kaydını havi banka teminat mektuplarının esas itibariyle muhatap lehine olduğu kabul edilmektedir. İlk talepte ödeme kaydını havi banka garantilerinde banka, lehdarın her uyarısını değil, likit delillere dayanan uyarısını dikkate almak zorundadır. Ayrıca, lehtar ile muhatap arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin de teminat mektubu bakımından bir önemi yoktur. Lehtar ile muhatap arasında bulunan sözleşmede teminat mektubunun verilmesine dair yazılı riskin, teminat mektubunda gösterilmemesi halinde banka, teminat mektubunda yazılı olmayan riskin gerçekleştiğinin ileri sürülmesi halinde ödemeden kaçınmak durumundadır. Başka bir ifade ile, teminat mektubunda yazılı risk, değiştirilemez ve genişletilemez. Teminat mektupları BK'nın 110. maddesinde öngörülen 3. kişinin fiilini taahhüt niteliğinde olup, mektup lehdarı ile muhatabı arasındaki ilişkiler dışında kalan ve bankanın bağımsız olarak bir borç yüklenmesi ilişkisidir. Burada banka, muhataba karşı asıl borçlu olan lehdarın borcunu taahhüt etmektedir. Banka, teminat mektubu ile belirli ve bağımsız bir riski garanti eder. Bu risk gerçekleşirse, gerçekleştiği ölçüde sorumludur. Bu itibarla, bankanın borcu sebebe bağlı olup, soyut bir borç taahhüdü değildir. Bu nedenle de teminat mektubu kıymetli evrak niteliğinde bir belge değildir. Bu halde teminat mektubu ile güvence altına alınan riskin gerçekleşmediği, dolayısıyla da yapılan ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu aşikardır. Hukuk düzenleri de hakkın kötüye kullanılmasını korumazlar (Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, 3. Baskı, Ankara 1997, sh: 13 vd.; Prof. Dr. Seza Reisoğlu, 4491 sayılı yasa ile değişik Bankalar Kanunu Şerhi, Ankara 2000, sh: 371 vd.; Banka Sözleşmeleri, Prof. Dr. Şener Akyol, İstanbul 2001, sh: 180 vd.; Doç. Dr. Vahit Doğan, Banka Teminat Mektupları, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2002, sh: 52-55, 182-183). YHGK'nın 28.02.1990 tarih ve 6-1/141 sayılı ilamı da bu yöndedir. Somut olayda, davalı banka tarafından düzenlenen dava konusu teminat mektupları, Sırrı'nın lehdarı olduğu mektuplar değildir. Diğer anlatımla, davacının muhatabı olduğu bu mektuplarda garanti altına alınan mal alımı riskine konu tohumu davacı, mektup lehdarları olan A... Ticaret Pazarlama ve İbrahim'e satmış değildir. Teminat mektubunda yazılı riskin lehdarları ile davacı muhatap arasında satım yapılmamış, dava konusu mektuplar ile bankanın garanti altına almayı taahhüt etmediği bir riskin lehdarına yönelik olmayan riskten dolayı mektubun paraya çevrilmesi istenilmiştir. Kesin teminat mektubu düzenleyen banka, lehdarın fiil ve edimlerini muhataba karşı garanti etmiş bulunmakta olup, bankanın mektup lehdarı ile muhatabı arasındaki ilişkiler dışında kalan ve bankanın bağımsız olarak bir borç yüklenmesi ile bu, karıştırılmamalıdır. Bankanın mektup lehdarı ile muhatabı arasındaki ilişkiler dışında kalan ve bankanın bağımsız olarak bir borç yüklenmesinden, lehdarın fiil ve edimlerini muhataba karşı garanti etmiş bulunması halinde söz edilebilir. Davacı yan, faturaların Sırrı'ya yönelik düzenlenmesinin nedenlerini somut kanıtlarla açıklaması, satımın gerçekte mektupların lehdarlanna yapıldığını likit delillerle kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemece, bu yönde davacı yana kanıt sunma olanağı tanınması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu noktanın tartışmasız bırakılması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına (BOZULMASINA), Bankalar Kanunu'nun 4672 sayılı Yasa'yla değişik 14/5-c maddesi gereğince davalıdan harç alınmasına mahal olmadığına, 04.06.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.