MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26.05.2011 tarih ve 2010/266-2011/300 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, 25.12.2007 tarihinde davacının yolcu olarak bulunduğu ... plakalı otobüs ile ... plakalı minibüsün çarpışmaları suretiyle oluşan kaza sonucu ağır şekilde yaralananan müvekkilinin %25 oranında çalışma gücünü kaybettiğini, kazanın araç sürücülerinin kusurundan kaynaklandığını, davalının kazaya karışan her iki aracın da trafik sigortacısı olduğunu, davadan önce davalıya müracaat edilmiş ise de sonuç alınamadığını, davalının müvekkilinin zararından sorumlu bulunduğunu ileri sürerek, şimdilik 2.000 TL, ıslahla 24.924,07 TL maddi tazminatının ihtarnamenin tebliğ tarihinin 8 iş günü sonrasından itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir, Davalı şirket vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, sigortalı araç sürücülerinin kusurlarının bulunmadığını,müvekkili şirketin davadan önce temerrüde düşürülmediğini, avans faizi istenemeyeceğini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabulüne, 6.063,87 TL'nın 15.02.2007 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. HUMK'un 382 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın, kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.4.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir. Somut olayda mahkemece kısa kararda “ 17.446,84 TL tazminatın 04.06.2009 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline” karar verilmiş, ancak gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise "6.063,87 TL'nın 15.02.2007 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili" şeklinde hüküm kurulmuştur.Bu durum karşısında, gerekçeli kararın, kısa karara uygun yazılmaması doğru olmamış, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. 2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek bulunmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 16.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.