MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 11/12/2014 tarih ve 2014/916-2014/461 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ve davalı Banka vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 26/01/2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. ... ve davalı .... vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin, davalı bankanın .... Şubesi'ne talimat vererek diğer davalı ...'in müvekkilinden aldığı çek bedelinin ödenmesini istediğini, davalı ...'in davalı bankadan söz konusu çek bedelini tahsil ettiğini ancak bankanın müvekkili talimatına aykırı biçimde ödeme yaparken çek aslını teslim almadığını, davalı ...'in elinde kalan çeki tekrar tedavüle çıkarttığını, müvekkilinin bu nedenle aynı çek yaprağı için ikinci ödemeyi yapmak zorunda kaldığını, ikinci ödemeye basiretli tacir gibi davranmayan davalı Banka'nın yol açtığını ve diğer davalının da bu ödeme nedeniyle sebepsiz zenginleştiğini, ikinci kez tedavüle çıkan çeke davalı banka tarafından karşılıksız şerhinin işlenmesi, müvekkilinin .... Bankası nezdinde tutulan kara listeye alınması ve bu çeke dayalı olarak icra takibi başlatılması karşısında müvekkilinin ticari itibarının da sarsıldığını ileri sürerek, çek bilgilerinin kara listeden kaldırılmasına, 88.500,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı Banka vekili, davacının talimatı üzerine çek bedelinin diğer davalı ... adına havale edildiğini, bankanın ..... Sitesi Şubesi tarafından havale tutarı olarak 75.000,00 TL'nin davalı ...'e ödendiğini, davacı tarafından verilen havale talimatının çek istirdadı şartına bağlı bir havale niteliğinde olmadığını, çekin şubeye ibraz edilmesi kaydını taşımadığını, sadece çek bedeline karşılık olmak üzere havale talimatı verildiğini, havalenin çekin ibrazı ve istirdadı ile ödeneceği yönünde ayrıca ve açıkça verilmiş bir talimatın bulunmaması nedeniyle bankanın herhangi bir kusurunun olmadığını, davaya konu olayın meydana gelmesinde davacının kusurlu olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Diğer davalı, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, talep olunan maddi tazminatın miktarına ilişkin önceki hükmün bozma kapsamı dışında kalarak kesinleştiği, davalıların kusurlu eylemleri nedeniyle davacının bedelini ödediği çeke dayalı olarak hacizle karşılaştığı ve bu haczin haksız olduğu, haksız haciz işleminin davacı şirketin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 88.500 TL maddi, 30.000 TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, dava konusu çeke ait bilgilerin kara listeden silinmesine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili ile davalı Banka vekili temyiz etmiştir.1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı banka vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.2-Dava, bedeli ödenen çekin, davalıların kusurlu eylemleri sonucu davacı tarafından ikinci kez ödenmek zorunda kalınması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının aynı çeke dayalı olarak mükerrer ödeme yaptığı, buna davalıların kusurlu eylemlerinin yol açtığı, oluşan maddi zarardan davalıların müteselsilen sorumlu oldukları, manevi tazminat koşullarının ise oluşmadığı gerekçesiyle maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiş, bu karar, Dairemizin 26.12.2013 tarihli ilamı ile "Mahkemece, davacının çek bilgilerinin kara listeden silinmesi yönündeki istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Bu durumda davacının, davaya konu çeke ilişkin olarak kara listeden silinmesi yönündeki isteminin incelenerek sonucuna göre olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği gibi, davacı kara listeye alınmış olması nedeniyle manevi olarak da zarara uğradığını ileri sürmüş olmasına göre, manevi tazminat isteminin yerinde olup olmadığı hususunun bu yönüyle de incelenmesi gerektiğinden manevi tazminata ilişkin olarak verilen red kararının da bu yönden bozulması gerektiği" gerekçesi ile davacı yararına bozulmuştur. Bozmaya uyan mahkemece ise davalıların eylemi nedeniyle davacının haksız hacze uğradığı, haksız haciz işleminin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Yerel mahkemece verilen bir hüküm, Yargıtay tarafından bozulmuş ve Yargıtay’ın bu bozma kararına uyulmuş olması halinde, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorunludur. Mahkeme, bozmaya uyulması kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bu müesseseye “usuli müktesep hak” veya “usule ilişkin kazanılmış hak” denir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muzda anılan müesseseye ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, “Usuli Müktesep Hak”, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay İnançları ile kabul edilmiş, usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Açıkça bozmaya uyulmasına karar verilmesiyle, taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı uyarınca ve o doğrultuda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Bu kurala yerel mahkemece uyulması gerektiği gibi Yargıtay tarafından da uyulması gerekir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.9.2005 gün ve 2005/8-512-535 E.K.)Somut olayda, mahkemece manevi tazminat talebinin reddine dair verilen ilk karar, Dairemizce, davacının kara listeye alınmış olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını ileri sürdüğünden bu yönden manevi tazminat isteminin yerinde olup olmadığı hususunun incelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalan bölümleri kesinleşmiş ve bu yönden davalı yararına usuli müktesep hak doğmuştur. Bu durum karşısında mahkemece, bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşen haksız ihtiyati haciz olgusuna dayalı olarak manevi tazminata hükmedilmesi ve bu suretle usuli müktesep hak ilkesinin ihlal olunması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.3-Öte yandan, gerek Merkez Bankası, gerekse de Bankalar Birliği tarafından dosyaya gönderilen yazılarda, davacı hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı kararı olmadığı, davacıya ilişkin herhangi bir karşılıksız çek bilgisinin de bulunmadığı bildirilmiş olmakla birlikte bu yazılar davaya konu çekin keşide edildiği tarihe ilişkin değillerdir. O halde mahkemece, davaya konu çekin keşide edildiği tarih itibariyle böyle bir kaydın olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak ve karar yerinde de gerekçesi gösterilmeksizin hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir.4-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı banka vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı banka yararına BOZULMASINA, (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.350 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı ...'ye verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 26/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.