Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 798 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 696 - Esas Yıl 2012
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26.10.2011 tarih ve 2008/766-2011/483 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin ... Bankası ... Şubesinde ... numaralı vadeli hesabında 34.300 YTL, ... numaralı vadesiz hesabında ise 526 YTL parası olduğunu ancak internet bankacılığı yolu ile müvekkilinin izni ve bilgisi dışında bu miktarın başka hesaplara aktarılarak çekildiğini, olay nedeniyle davalı bankanın kusurlu ve sorumlu olduğunu ileri sürerek, 34.800 YTL davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı bankanın uluslararası standartlarda bilgilerin gizliliğinin sağlanması, korunması ve müşteri kişisel bilgilerinin doğruluğunu doğrulaması aşamalarında uygulanan teknikleri internet bankacılığı sisteminde uyguladığı, sisteminde yeterli güvenlik tedbirlerini aldığı, özellikle SMS şifre uygulamasının doğrudan davacının telefonuna anlık gönderilen şifre ile işlemin doğrulanmasının sağlanması ile davacının kimsenin bilmemesi gereken ve korumakla yükümlü olduğu şifresi gibi kişisel bilgilerini koruyamaması ve bunun sonucu olarak da, kişisel bilgilerin kötü niyetli üçüncü kişilerce elde edilmesi sonucu davaya konu havale işleminin gerçekleştiği, davacının sim kartını yeteri kadar muhafaza edemediği ve kopyalanmasına yol açmış ise bundan kendisinin sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, davalı banka nezdinde açılmış olan hesapta bulunan paranın davacıların bilgisi ve izni dışında sahtecilik yoluyla çekilmesi suretiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede ayni veya misli olarak iade etmekle yükümlüdür (4491 Sayılı Yasa ile değişik 4389 Sayılı Bankalar Kanunu 10/4 ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 61. maddesi). Bu tanımlamaya göre, mevduat sözleşmesi ödünç ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Yine BK’nun 306 ve 307. maddeleri uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile birlikte iadeye mecburdur. Aynı Yasa’nın 472/1. maddesi uyarınca usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde saklayana geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, usulsüz işlemle çekilen paralar aslında doğrudan doğruya bankanın zararı niteliğinde olup, dolandırıcılık eylemi müşteriye değil bankaya karşı gerçekleştirilmekte ve mevduat sahibinin bankaya karşı alacağı aynen devam etmektedir. Usulsüz işlemlerin gerçekleşmesinde ispatlandığı takdirde mevduat sahibinin müterafik kusurundan söz edilebilir ve banka bu kusur oranı üzerinden hesap sahibinin alacağından mahsup talebinde bulunabilir. Birer güven kurumları olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu nedenle de hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Yasal dayanakları ortaya konularak yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davaya konu internet yolu ile yapılan işlemlerle, davacı hesabından uyuşmazlık konusu paranın dava dışı kimliği belirli kişiler adına havale edildiği çekişmesizdir. Dosya kapsamından, işlemlerde davacının üçüncü kişilerle el ve iş birliği ile veya başka şekilde kusurlu davrandığı kanıtlanmamıştır. O halde, davaya konu paranın davalı bankaya ait olup esasen üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen eylemin bankaya karşı işlendiğinin ve davalı bankanın hesaptan çekilen tüm paradan sorumlu olduğunun ilke olarak kabulü gerekir. Bu durum karşısında, mahkemece, davacının yazılı şekilde kusurlu olduğu kabul edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.