Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7854 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 7191 - Esas Yıl 2005





Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 16.12.2004 tarih ve 2002/546-2004/758 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacılar vekili, davalı şirketin %19,9 oranında hissedarı olan müvekkillerinin, 26.05.2002 tarihli genel kurulda şirketi zarara uğratan yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılmasını talep ettiklerini, 26.06.2002 tarihli genel kurulda dava açılması yönünde oy kullandıkları halde farklı yöndeki çoğunluk oyları nedeniyle dava açılmasının kabul edilmediğini, bu durumda şirket denetçileri tarafından bir ay içinde dava açılması gerektiğini, davalı denetçilerin şirketin zarara uğramasına sebebiyet veren işlemlerle doğrudan ilgili olmaları nedeniyle dava açmadıklarını ileri sürerek TTK.'nun 341.maddesi gereğince sorumluluk davası açılabilmesi için şirkete kayyum atanmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı şirket vekili, anılan genel kurul kararlarının iptali için davacılar tarafından açılan davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, SPK.'na tabi bulunan müvekkili şirketin bağımsız denetim kuruluşlarınca da denetlenmesi nedeniyle iddiaların asılsız olduğunu, şirkete kayyum tayinine gerek olmadan davacıların doğrudan dava açabileceklerini, buna açıkça muvafakat ettiklerini savunarak davanın reddini istemiştir. Diğer davalı denetçiler vekili, müvekkillerinin denetimini üstlendikleri davalı şirket halka açık olduğundan şirket aleyhine açılacak davaların hisselerde düşüşe ve şirketin zararına neden olacağını, bu nedenle azınlık tarafından dava açılması halinde teminat olarak hisse senetlerinin muteber bir bankaya merhun edilmesinin zorunlu olduğunu, müvekkilleri tarafından davacılara 1 hafta içinde bu lazımeyi yerine getirmeleri için 03.02.2003 tarihinde ihtarname gönderildiği halde bu işlemi gerçekleştirmeden kayyum tayini davası açtıklarını, dava açıldığında bu ön koşul gerçekleşmediğinden davanın reddi gerektiğini, zaten bu dava sonunda davacıların elde edecekleri bir menfaat de bulunmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir. Mahkemece toplanan delillere göre, azlık oylarıyla sorumluluk davası açılmasına karar verildiği halde denetçiler tarafından dava açılmaması halinde nasıl bir yol izleneceğinin yasada belirgin olmadığı, doktrinde aralarında Prof.Hayri Domaniç'in de bulunduğu bazı yazarlarca bu durumda şirkete kayyım atanması gerektiği belirtilmişse de, TTK.'nun 341/2.maddesinde azlığın murakıplar dışında vekil tayin edebileceği zikredilmiş olduğundan davanın azlık tarafından tayin edilebilecek bir vekil marifetiyle şirket nam ve hesabına açılmasının yeterli olacağı, keza bu şekilde açılacak dava görülürken, mahkemece gerekli görülmesi halinde yahut doğrudan doğruya şirketi temsil etmek üzere denetçilere çağrı yapılması veya şirkete kayyım atanmasının her zaman mümkün olduğu, azlık oyuyla dahi olsa genel kurul kararı haline gelen, şirketin tüm organlarını ve ortaklarını bağlayıcı nitelikte olduğu kuşkusuz bulunan bu nitelikteki bir kararı sürüncemede bırakan, gereklerini yerine getirmeyen murakıpların genel kurulca azli yahut sorumluluğu cihetine gidilerek çözümlenmesinin de mümkün, ancak pratik olmadığı, dolayısıyla şirkete kayyım atanması isteminin mesmu olmadığı, mevcut durum nedeniyle hukuki yarardan da yoksun bulunduğu, bu nitelikteki bir davada TTK.'nun 359.maddesi çerçevesinde bir istem dile getirilmediği de gözetilerek denetçilere husumet yöneltilemeyeceği, dava sadece kayyım atanmasına ilişkin olup doğrudan sorumluluk davasına yönelik olmadığından asıl davada giderilebilir nitelikte bir dava şartı olan hisse senetlerinin rehnedilmesi gerekliliğinin bu dava için de cari olduğunun kabul edilmesinin olanaksız olduğu gerekçesiyle davalı denetçiler hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, şirket hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacılar vekili temyiz etmiştir. Dava, azlık oylarıyla yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılması gerektiği halde denetçiler tarafından dava açılmadığı için dava açılabilmesi için şirkete kayyım tayini istemine ilişkin olup, mahkemece azlık tarafından tayin edilecek bir vekil marifetiyle şirket nam ve hesabına dava açılabileceği, bu şekilde açılan davada gerekli görüldüğü taktirde denetçilere çağrı yapılmasının ya da şirkete kayyım atanmasının mümkün olduğu, bu konudaki görevini yerine getirmeyen murakıpların genel kurulca azledilebilecekleri yahut sorumlulukları cihetine gidilebileceği, bu nedenle hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. TTK.'nun 341 nci maddesi hükmü uyarınca, şirket yönetim kurulu aleyhine genel kurulda ister çoğunlukla, isterse azlık tarafından dava açılması istendiği takdirde, bu davanın sadece denetçiler tarafından açılabileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Yine aynı düzenlemeye göre, dava açılmasının azlık tarafından talep olunması halinde denetçiler dışında azlığın da vekil tayin edebileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır. Anılan yasal düzenlemeye göre, dava açma hakkı sadece şirket adına denetçilere tanınmıştır. Davaya katılması isteğe bağlı tutulan azlık vekili ise, davaya iştirak ettiği takdirde, asıl davacı şirket denetçi vekiline yardımcı olabileceği gibi, ayrıca davayı yakından izleme olanağına da kavuşmuş olacaktır. Yoksa azınlık kendi başına tayin ettiği vekil aracılığıyla şirket nam ve hesabına dava açamayacaktır. Esasen denetçilerin açtığı davaya katılan azlık vekiline sadece yasanın emredici hükümlerine aykırılık halinde ve kamu düzenini sağlamaya yönelik olarak temyiz hakkının tanıması da yukarıda varılan sonucu doğrulamaktadır. Şirket denetçilerinin, azlık oyuyla da olsa dava açılması kararını yerine getirmemesi halinde genel kurulca azledilebilecekleri yahut sorumlulukları cihetine gidilebileceği hususu ise, bu davanın konusunu teşkil edemez. Bütün bu açıklamalar karşısında, mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenler ile davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.