Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7690 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1107 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL 4.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/10/2012NUMARASI : 2009/161-2012/257Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23/10/2012 tarih ve 2009/161-2012/257 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 18/04/2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. Ö. K. E. ile davalılar vekili Av. O. Ö. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı A.. U..'ın hem müvekkili şirketin ortağı ve müdürü, hem de davalı şirketin ortağı olduğunu, müvekkili adına tescilli "G." ibareli markanın anılan davalı tarafından diğer davalı şirkete lisans sözleşmesi ile 3 yıllığına devredildiğini, bu sözleşmeyi müvekkili şirketten habersiz olarak ve ortaklar kurulu kararı olmaksızın imzaladığını, oysa böyle bir işlem için TTK 443/2 md gereğince ortaklar kurulu kararının gerektiğini, lisans sözleşmesinde belirlenmiş olan 3.000 TL'nin göstermelik bir rakam olduğunu, bu bedelin dahi şirket hesabına yatırılmadığını, davalı A.. U..' ın müvekkili şirkete karşı olan özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini, dolayısıyla söz konusu lisans sözleşmesinin geçersiz bulunduğunu, davalıların bu eylemleri nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, davalı A.. U..'ın diğer davalı şirketle yaptığı lisans sözleşmesinin hükümsüzlüğüne, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine, 10.000 TL maddi, 200.000 TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 26.06.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 19.161,85 TL'ye çıkartmıştır.Davalılar vekili, hükümsüzlüğü istenilen lisans sözleşmesinin geçerli bulunduğunu ve davacı şirketin diğer ortaklarının da bu sözleşmeden haberdar olduklarını, sözleşmenin geçerliliği için ortaklar kurulu kararına ihtiyaç olmadığını, fahiş miktarda tazminat istenildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirket adına tescilli bulunan "G." ibareli markanın, hem davacı şirketin ortağı ve müdürü, hem de davalı şirketin ortağı olan davalı A.. U.. tarafından lisans sözleşmesi ile diğer davalı şirkete devredildiği, davalı A.. U..'ın müdürlük görevinin lisans sözleşmesinden yaklaşık 5 ay kadar sonra davacı şirket ortaklar kurulu kararı ile iptal edildiği, her ne kadar taraf şirketler arasında 2005 ile 2007 yıllarında ticari ilişki bulunduğu ve alım satım yapıldığı anlaşılmakta ise de buradan hareketle davacı şirketin markasının lisans sözleşmesi ile davalı şirkete verildiğinden haberdar olduğu sonucuna varılamayacağı, lisans sözleşmesinin imzalandığı tarih, davalı A.. U..'ın temsil yetkisinin iptal tarihi ve savcılık şikayeti gözetildiğinde davacı şirketin, davalı A.. U..' ın eyleminden, bu dönemde haberdar olduğu sonucunun çıktığı, davacıya ait markanın münhasır lisans sözleşmesi ile 3 yıllığına devrinin, şirketin esaslı işlerinden olduğu, zira anılan markanın davacı şirketin ticari faaliyeti için büyük öneme sahip bulunduğu, açıklanan nedenle söz konusu markanın münhasır lisans sözleşmesi ile devrinin davalı müdürün tek başına yapabileceği işlerden olmadığı, ayrıca davalı A.. U.. aynı zamanda diğer davalı şirketin ortağı olduğundan kötü niyetle hareket ettiğinin anlaşıldığı, yine markanın değerinin çok altındaki lisans bedelinin de, devrin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığını gösterdiği, bu durumda davaya konu lisans sözleşmesinin hukuken geçersiz olduğu, davalının ibraz ettiği 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ilişkin ajandaların ön tarafında " G. U." ibaresi ile birlikte taraf şirketlerin unvanlarına yer verildiği dikkate alındığında davalı şirketin 2009 yılından önceki marka kullanımının davacının bilgisi dahilinde bulunduğu kanaatinin oluştuğu, dolayısıyla marka hakkına tecavüzden söz edilemeyeceği, ancak marka hakkına tecavüz oluşturmayan davalıların eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiği, ayrıca davalı Ali yönünden sadakat ve rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırılık oluşturduğu, 2009 yılı Mart ayından sonraki kullanım ise şeklen marka lisans sözleşmesine dayandığından haksız rekabete yol açmayacağı, bu eylemler nedeniyle davacının maddi ve manevi zarara uğradığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacı markasının devrine ilişkin lisans sözleşmesinin geçersizliğinin tespitine, haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine, 19.167,85 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, hükmün ilanına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.1-Dava, davacı limited şirketin müdürü olan davalının, yetkisini aşarak ve şirkete karşı olan özen ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek şirkete ait markayı diğer davalıya devrettiği iddiasına dayalı marka lisans sözleşmesinin hükümsüzlüğü, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davacı şirkete ait markanın münhasır lisans sözleşmesi ile devrinin, şirketin esaslı işlerinden olduğu, dolayısıyla şirket müdürünün tek başına bu işlemi yapamayacağı kabul edilerek diğer gerekçelerle birlikte yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.Limited şirket müdürlerinin temsil yetkisinin kapsamı, somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 542. maddesi yollaması ile aynı Yasa'nın 321. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede, temsile yetkili olanların şirketin maksat ve konusuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haiz oldukları belirtilmiştir. Davacı şirketin anasözleşmesinin “Amaç ve Konu" başlığını taşıyan 3. maddesinde, şirketin konusu ile ilgili marka tesis edebileceği, markayı kiraya verebileceği ya da devredebileceği belirtilmiştir. Açıklanan yasa hükümlerine ve şirket anasözleşmesine göre, kural olarak şirketi temsile yetkili müdürün şirkete ait bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceğinin kabulü gerekir. Ancak bu malvarlığının, şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun veya şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi halinde bu kez, anılan devir yönündeki taahhüdün geçerli olabilmesi için ortaklar kurulundan karar alınması gerekmektedir. Esasen açıklanan husus mahkemece kabul edilmiş ise de bu çerçevede hüküm kurmaya yeterli derecede araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Zira, TPE tarafından gönderilen yazıdan, davacı şirketin dava konusu marka dışında aynı sınıflarda tescilli başka bir markaya da sahip olduğu anlaşıldığı gibi söz konusu markanın, davacı şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati öneme sahip olup olmadığı konusunda da denetime elverişli bir inceleme yapılmamıştır. Öte yandan, dosyada mübrez 25.08.2010 tarihli bilirkişi raporunda, davaya konu markanın davacı şirket yönünden hayati öneme sahip olduğuna ya da aktif bir biçimde kullanıldığına dair delil sunulmadığı belirtilmiş olup daha sonra dosyaya sunulan 04.06.2012 tarihli raporda ise "G.." markasının davacının ticari faaliyetini sürdürebilmesi için hayati öneme sahip olduğu açıklanmıştır. Bilirkişi raporları arasındaki bu çelişki giderilmediği gibi ayrıntılı bir gerekçe içermeyen ikinci bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Bu durumda, mahkemece yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak gerekirse davacı kayıtları üzerinde de inceleme yaptırılmak suretiyle dava konusu markanın, davacı şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olup olmadığının veya şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunup bulunmadığının denetime açık olacak bir biçimde tespit ettirilmesi, bu suretle dosyada mübrez bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak ve yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.2-Bozma sebep ve şekline göre, davalılar vekilinin sair, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelemesine gerek olmadığına, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 18/04/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.