MAHKEMESİ : İSTANBUL 40. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 14/02/2012NUMARASI : 2011/263-2012/29Taraflar arasında görülen davada İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14/02/2012 tarih ve 2011/263-2012/29 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 14/01/2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av.C. B. C. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, taraflar arasındaki iki yıllık 01/04//2010 tarihli güvenlik hizmet sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedilmesinden dolayı müvekkilinin maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ileri sürerek, şimdilik toplam 10.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın temerrüt faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, sözleşmenin 9.maddesinde feshe ilişkin durum ve koşulların taraflar arasında mutabakata varılarak düzenlendiğini, sözleşmenin 9.maddesinin b bendi uyarınca müvekkili şirketin süre şartına uymak koşuluyla sözleşmeyi dilediği şekilde feshetme hakkına sahip olduğunu, sözleşmede bulunmayan haller dışındaki fesih durumunun açıkça düzenlediğini ve feshin yalnızca süreye bağladığını, müvekkilinin bu hükümden yola çıkarak taraflar arasındaki sözleşmeyi, sözleşme hükümlerindeki süre şartını da gözeterek noter kanalı ile feshettiğini, sözleşmenin aradığı süre ve şekil koşuluna uyulduğunu, kaldı ki müvekkilinin sözleşmeyi feshetmesini haklı kılan neden de bulunduğunu, tazminat istemi koşullarının oluşmadığını savunarak,davanın reddini istemiştir.Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, davaya dayanak yapılan sözleşmenin 9.maddesinde fesih koşullarının düzenlendiği, anılan sözleşmenin 9/b maddesi uyarınca davalının, bu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek, sözleşmeyi sona erdirmek istediği takdirde asgari 3 ay önceden noter marifeti ile bildirimde bulunmak koşulu ile sözleşmeyi fesih hakkına sahip bulunduğu, davalı şirket tarafından sözleşmenin 9/b maddesi uyarınca 26.11.2010 tarihinde, noter marifeti ile ihtarname keşide edilerek sözleşme 28.02.2011tarihinden geçerli olmak üzere feshedildiği, davalının fesih bildiriminde "gördüğümüz lüzum üzerine" demek sureti ile ve başkaca somut bir gerekçe göstermeksizin sözleşmeyi feshettiği, sözleşmenin 9/b maddesinde davalının sözleşmenin feshi için mutlak olarak haklı bir neden aranmadığı, yalnızca süre koşuluna uyularak sözleşmeyi fesih hakkı verdiği,davalının bu hakka dayalı olarak 3 aylık süre ve noter kanalı ile bildirim koşullarını da yerine getirmek sureti ile sözleşmeyi feshettiği, tacir olan tarafların özgür iradeleri ile imzaladıkları sözleşme kapsamında, kendisine tanınmış bulunan fesih hakkını sözleşme koşullarına uygun şekilde kullanan davalının maddi tazminat ile sorumlu tutulması mümkün olmadığı, davalının sözleşme kapsamında kendisine tanınan hakkı kullanarak fesih bildiriminde bulunmuş olması kişilik haklarına saldırı sayılmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, taraflar arasında düzenlenen güvenlik hizmet sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshedildiği iddiasına dayalı maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki sözleşmenin 9/b.maddesi “...müşteri işbu sözleşmede belirtilmeyen bir gerekçeyi ileri sürerek sona erdirmek istediği takdirde, asgari üç ay önceden noter marifetiyle feshi ihbar yapabilir…” hükmüne haizdir. Davalının fesih bildiriminde "gördüğümüz lüzum üzerine" demek suretiyle ve başkaca somut bir gerekçe göstermeksizin sözleşmeyi feshettiği dosya kapsamı ile sabit olup, davada halli gereken temel uyuşmazlık anılan bu madde hükmünün davalıya mutlak bir hak bahşedip bahşetmeyeceği noktasına ilişkindir. Yasaların ve sözleşmelerin her hükmüne uygulanması gereken TMK’nın 2. maddesine göre, herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükellef olup, bir hakkın sırf başkasını ızrar eden kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez. Uyuşmazlık konusu sözleşme maddesi, bu yasa hükmünün ışığında yorumlandığında maddenin davacıya keyfi olarak nitelenebilecek mutlak bir hak bahşetmediğinin kabulü gerekir. O halde davalının fesih için bir sebep göstermesi ve bu sebebin haklı olması gerekmektedir. Bu durumda mahkemece, varsa davalıya fesih sebebini açıklatmak, bunu kanıtlayıcı delillerini ibraz ettirmek, tarafların delillerini toplamak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş,kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 14/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.