Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 728 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 9121 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ADANA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 15/12/2011NUMARASI : 2011/364-2011/114Taraflar arasında görülen davada Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 15.12.2011 tarih ve 2011/3645-2011/114 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi asıl davada davacı birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 14.01.2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan asıl davada davacı birleşen davada davalı vekili Av. D. A. ile asıl davada davalı birleşen davada davacı vekili Av. S.. K.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili ile davalı gerçek kişinin davalı şirketin ortakları olduğunu, davacı ile davalı F.. D..’nun şirketi birlikte temsile yetkili olduklarını, taraflar arasında düzenlenen sözleşme uyarınca davalı şirketinin temsili hususunda davalının eşine yetki verildiğini, davalı F.. D..’nun sözleşmedeki edimlerini yerine getirmediğini, davalının eşinin temsil yetkisini kötüye kullanarak şirketin içini boşalttığını, şirket tarafından ayırt edicilik kazandırılan BETA ibaresinin davalının eşinin ortağı olduğu şirket adına tescil ettirilmek istenildiğini, şirkete ait elektrik ve doğalgaz aboneliklerinin davalının eşinin ortağı olduğu şirkete devredildiğini ileri sürerek, şirket müdürlerinin azline ve organ boşluğu nedeniyle şirketi temsil etmek üzere kayyım atanmasını talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacı iddialarının doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiş, birleşen davada ise, şirketin 2008 yılından beri gayri faal olduğunu, davacı tarafından müvekkili aleyhine çok sayıda dava açıldığını, şirketin devamı imkanının kalmadığını ileri sürerek, davalı şirketin fesih ve tasfiyesini talep ve dava etmiştir.Davacı-karşı davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında çıkan sorunlardan dolayı açılmış davalar olduğu, şirketin 2009 yılından beri faaliyetinin bulunmadığı, şirketin kuruluş amacının gerçekleşmesinin ortaklar arasındaki sorunlar nedeniyle mümkün bulunmadığı, her iki ortağın müşterek kusurlu oldukları gerekçesiyle, birleşen davanın kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesi ile tasfiye memuru atanmasına, asıl davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.Kararı, davacı-birleşen davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı-birleşen davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2- Asıl dava, şirket müdürlerinin azli ve bu nedenle oluşan organ boşluğunun giderilmesi için kayyım tayini, birleşen dava ise haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemlerine ilişkindir. Bir şirketin tasfiye haline girmesi şirket organlarının dolayısı müdürün de görevinin sona erdiği anlamına gelmemektedir. Şirket organlarının görev ve yetkisi tasfiye halinde dahi devam etmektedir. Ancak organların yetki ve görevleri, tasfiyenin yürütülebilmesi için zorunlu olan ve niteliği itibariyle tasfiye memurlarınca yapılamayan işlere inhisar etmektedir. Asıl davada, davacı vekili tarafından davalı şirketin müdürü olan davalı Ferah’ın şirketi iyi idare etmediği iddiasına dayalı müdürün azli ve oluşan organ boşluğu nedeniyle şirkete kayyım tayin edilmesi talep edilmiş olup, mahkemece birleşen davada davalı şirketin tasfiyesine karar verilmekle sanki organ boşluğunun tasfiye memuru atanmak suretiyle giderildiği gibi değerlendirme yapılarak müdürün azli ile şirkete kayyım tayini istemine ilişkin asıl davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmiştir. Oysa, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda asıl davanın birleşen davadan bağımsız olarak ele alınarak müdürlerin azlini gerektirir bir hususun var olup olmadığı değerlendirmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.3- Birleşen dava yönünden temyiz talebine gelince, birleşen dava, 6762 sayılı TTK.nun 549/4. maddesi kapsamında, haklı sebeplere dayalı limited şirketin feshi istemine ilişkindir. Haklı sebep, kanunda tanımlanmamıştır. Somut olayın özelliğine göre hakim haklı sebebin varlığını takdir edecektir. Haklı sebep, şirketin devam etmesini çekilmez bir hale getiren veya şirket ilişkisini sona erdirmeyi gerektiren herhangi bir olgudur. Objektif veya subjektif bir neden olabilir. Bir ortağın haklı sebeplerle şirketin fesih ve tasfiyesini isteyebilmesi için fesih ve tasfiyeyi gerektiren olaylarda kendi kusurunun bulunmaması gerekmektedir. Somut olayda, davacı-birleşen davalı vekili tarafından davalı-birleşen davacının taraflar arasında yapılan protokole aykırı davrandığı, şirket mallarını eşinin ortağı olduğu şirkete aktardığı gibi iddialarda bulunulmuş olup, gerek hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve gerekçe mahkemece davacının bu iddialarının doğruluğu hakkında yeterli bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Kusurlu ortağın kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacak olmasına göre mahkemece tarafların somut iddiaları değerlendirilerek kusurlu olanın hangi taraf olduğu duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya konularak sonucuna göre bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, tarafların kusurlarına yönelik bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın her iki tarafın müşterek kusurlu olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. 4- Ayrıca, haklı nedenle şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi istemli dava, kural olarak şirket tüzel kişiliği hasım gösterilerek açılması gerekir. Ancak, tüm ortakların taraf olduğu davalarda ayrıca tüzel kişiliğin hasım gösterilmemesi sonuca etkili bulunmamaktadır. Özellikle, iki ortaklı limitet şirketlerde tarafların davada yer alması halinde, davanın şirkete karşı açıldığının, dava dilekçesinde diğer ortağın gösterilmesinin, şirketi temsilen olduğunun kabulü gerekir.Ancak somut olayda tarafların ortağı olduğu şirket davalı olarak gösterildiği ve fesih ve tasfiye isteminin muhatabı da davalı şirket olduğu halde davalı ortağa bu konuda husumet yöneltilmesi de doğru olmayıp davacı-birleşen davalı Güzin yönünden pasif husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken davalı Güzin yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.Bununla birlikte, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6102 Türk Ticaret Kanunu'nun 636/3. maddesine göre, haklı sebeple limited şirketin feshi istendiğinde, mahkeme, istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. 6102 sayılı Kanun'un Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında 6103 sayılı yasanın 3. maddesine göre TTK'nın yürürlüğe girmesinden önceki olaylara da uygulanır. Mahkemece, söz konusu kanun hükmü de tartışılarak fesih talebinin bu madde çerçevesinde değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-birleşen davada davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2), (3) ve (4) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı-birleşen davada davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin asıl davada davalı birleşen davada davacıdan alınarak asıl davada davacı birleşen davada davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.