MAHKEMESİ : ... .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 18/05/2015NUMARASI : 2015/15-2015/400 Taraflar arasında görülen davada ... .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 18/05/2015 tarih ve 2015/15-2015/400 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenmiş olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, davalı şirkete ait ekiplerin 15.03.2005 tarihinde yaptıkları çalışma sırasında sigortalı hatta zarar verdikleri, bu nedenle müvekkili şirket aleyhine açılan ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2005/2242 Esas sayılı dosyasında verilen karara istinaden yapılan ilamlı icra takip dosyasına ödeme yaptıklarını, 24.07.2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 7.4 ve 7.6 maddeleri gereğince, yapılan ödemenin sözleşme öncesi döneme ait olduğundan sorumluluğun davalıya ait olduğunu ileri sürerek, ödedikleri 908,20 TL'nin ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, zamanaşımı def'inde bulunmuş, esasa ilişkin olarak da İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi, İhale Şartnamesi ve Hisse Satış Sözleşmesi hükümlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, Hisse Satış Sözleşmesinin 9. maddesine göre, davacının talebinin haksız olduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, dava konusu ödemenin 01.02.2007 tarihinde yapıldığı, ödeme tarihine göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 73. maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin dolduğu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerektiği, kısa kararda sehven hak düşürücü süre yönünden reddine karar verildiğinden, gerekçeli kararın kısa karara uygun olması için, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, miktar itibariyle temyiz sınırının altında olan bu karar aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur. Dava, taraflar arasındaki sözleşme kapsamında dava dışı şirkete ödenen paranın davalıdan tahsiline ilişkindir. Yerel mahkeme kısa kararında, davanın hak düşürücü süre yönüden reddine karar verildiği, gerekçede ise bu hususun sehven yazıldığı, davanın zamanaşımı yönünden reddine karar vermek gerektiği, ancak kısa karara uygun olarak hüküm verildiği belirtilmiştir. Gerekçede belirtildiği gibi, burada hak düşürücü süre söz konusu değildir. Mahkemece dava konusu alacak talebi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 73. maddesinde düzenlenen rücu istemi olarak değerlendirilmiş ve davacının, kendisi ile birlikte davalının sorumlu olduğunu bildiğini, ödeme tarihinden itibaren itibaren iki yıllık süre geçtikten sonda dava açıldığından, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerektiği ifade edilmiştir. "Rücu isteminde" başlıklı 6098 sayılı TBK'nın 73.maddesi, 818 sayılı BK'da olmayan yeni bir hüküm olup, TBK'nın, Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri Başlıklı İkinci Ayırımı içerisinde yer almaktadır. Madde metni ise "Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar." şeklindedir. Maddenin düzenlendiği yer ve içeriğine göre bu madde ile, haksız fiillerden kaynaklanan rücu istemlerine ilişkin zamanaşımı süresi düzenlendiği anlaşıldığından, sözleşmeye istinaden açılan bu davada uygulama yeri yoktur. Dava konusu alacak talebi sözleşmeye dayandığından ve tarafların dayandıkları sözleşmeler ile dava konusu ödeme 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönemde yapıldığından, zamanaşımı süresinin de bu Kanuna göre belirlenmesi gerekir. 818 sayılı BK'nın 125. maddesine göre, sözleşmeden kaynaklanan alacak davaları on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ödeme tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan dava açıldığından zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu nedenle, davanın esasına girilerek, tarafların delilleri toplanıp, dayandıkları sözleşme hükümleri değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın usulden reddi hatalı olup, yerel mahkeme kararının kanun yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın HUMK.nın 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, karardan bir örneğin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesine, harç ve masraf tahmiline yer olmadığına, 12.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.