Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6683 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 17579 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 10/07/2012NUMARASI : 2012/29-2012/136Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/07/2012 tarih ve 2012/29-2012/136 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı E.. G.. vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 04.04.2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. A.. Ç.. ile davalılardan TMSF vekili Av. C K, diğer davalılar vekili Av.İ.H.. S. ve ihbar olunan B.. A.. vekili Av. S G dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili tarafından dava dışı İ.. A.. hisselerinin devralındığını, bu kapsamda söz konusu şirketin yönetiminin TMSF’de olması nedeniyle satış işlemlerinin bu kurum ve diğer davalılar tarafından gerçekleştirildiğini, ancak devir sonrasında tamamı TMSF’ye ait olan Birleşik Fon Bankası tarafından İ.. A.. aleyhine dava açıldığını, dava değerinin hisse devir bedelinden fazla olduğunu, bu şekilde müvekkilinin hileye maruz kaldığını ileri sürerek, hisse devir sözleşmesinin iptaline ve hisse devir bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı TMSF vekili, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığını, satış işlemlerinin müvekkili tarafından yapılmadığını, müvekkili tarafından, hisseleri devre konu olan sigorta şirketine el konulmadığını, sadece 2004 tarihinde eski hissedarlar ile yapılan protokol kapsamında hisseler üzerine rehin konulduğunu bildirerek, davanın husumet ve esas yönünden reddini savunmuştur.Diğer davalılar vekili, satış ve devir işlemlerinin usulüne uygun şekilde yerine getirildiğini, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığını, davacının gerekli incelemeyi yaptığını, bu kapsamda defter ve kayıtları incelediğini, diğer bilgilere ise TMSF aracılığı ile ulaştığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı TMSF'nin İ.. A..nin hisselerinin mülkiyetine hiçbir zaman sahip olmadığı gibi Bankacılık Yasası kapsamında bu şirketin yönetim ve denetimine de el konulmamış olduğu, İ.. A..'nin davacı yana satılana kadar Nergis Grubu firmaları içinde yer aldığı, İ.. A..'nin TMSF ye doğrudan borçlu olmayıp şirket hisselerinin fona borçlu bulunan N.Grubu ile fon arasında 19.08.2004 tarihinde imzalanan protokol gereği fon alacaklarının teminatı olarak rehin alındığı, TMSF'nin İ.. A..'nin hisseleri üzerinde sadece rehin alacaklısı sıfatının olduğu, iddia edildiği gibi İ.. A..'nin hisse senetlerinin TMSF tarafından satışa çıkarılmadığı, satışa yönelik işlemlerin N.Grubu tarafından yapılmış olup şirket hisselerinin davacıya satışı aşamasında rehin alacaklısı sıfatı ile TMSF'den onay talep edilmesi üzerine TMSF tarafından 27.11.2008 tarihinde onay verildiği daha sonra da hisse satışının gerçekleştiği, hisse devir sözleşmesinin davacı ile İ.. A..'nin hissedarları olan diğer davalılar arasında imzalandığı, bu devir sözleşmesinde fonun imzasının bulunmadığı, sadece satış işleminin gerçekleştirilmesini teminen hisseler üzerindeki rehni kaldırdığı, davacı tarafça hile sebebiyle hisse devir sözleşmesinin iptali istendiğinden TMSF'nin sözleşmede taraf olmaması nedeniyle kendisine husumet yöneltilemeyeceği, B.K.'nun 31. maddesine göre hata, hile veya ikrah ile rızası fesada uğrayan tarafın akdi ifa etmemek hakkındaki kararını 1 sene içinde diğer tarafa beyan veya verdiği şeyi geri istemez ise akde icazet vermiş sayılacağı, bu sürenin hile yönünden hilenin anlaşıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, her ne kadar esas yönünden bir hilenin mevcut olup olmadığı tartışılır nitelikte ise de hisse sözleşmesinin 14.01.2009 tarihinde yapılmış olup davacı tarafça da kabul edildiği gibi bir kısım belgelerin bu tarihte geri kalanın ise Mayıs 2009 tarihinde teslim alındığı, üstelik davacının basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerekip sözleşmenin imzalanmasından önce de bu belgeleri inceleme zorunluluğunun bulunduğu, davacının kabulü gibi hilenin en son Mayıs 2009 tarihinde öğrenildiği kabul edilse dahi davanın 17.09.2010 tarihinde yaklaşık 1,5 sene sonra açılmış olup 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davaya konu şirket hisselerinin satışında davalı TMSF’nin herhangi bir dahli ve müdahalesinin bulunmamasına, bu suretle adı geçen davalı hakkında husumet yokluğu hukuki nedenine dayalı olarak kurulan ret hükmünde isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Dava, anonim şirket hisse devri sırasında devre konu şirketin ekonomik durumu hakkında devreden hissedarlar tarafından yanıltıcı bilgiler verildiği iddiası ile hile hukuki sebebine dayalı olarak açılan sözleşmenin feshi ve ödenen bedelin iadesi istemlerine ilişkin olup, mahkeme karar gerekçesi ve kurulan hüküm itibari ile taraflar arasındaki uyuşmazlık, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacı vekili, müvekkili tarafından dava dışı İ.. A.. hisselerinin devralındığını, bu kapsamda söz konusu şirketin yönetiminin TMSF’de olması nedeniyle satış işlemlerinin bu kurum ve diğer davalılarca birlikte gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı TMSF dışındaki davalılar yönünden açılan davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Mahkeme karar gerekçesinde, eldeki davanın açılış tarihi ile dava konusu hisselerin devrine ilişkin sözleşme ile defterlerin teslim edildiği bildirilen tarih arasında geçen sürenin esas alındığı, buna karşın davacı tarafça ileri sürülen iddialar kapsamında dava konusu şirketin ekonomik durumu ile ilgili olarak bu şirket hakkında açılan sigorta tazminatı talepli davanın ileri sürüldüğü, söz konusu davada tebligatın dava tarihinden sekiz ay sonrasında yapıldığının ve gerek sözleşme tarihindeki bilanço kapsamında gerekse şirket defterleri içeriğinde, değinilen sigorta tazminatına ilişkin olarak herhangi bir bilgiye yer verilmediğinin ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Buna karşın mahkemece değinilen iddia üzerinde durularak, ileri sürülen maddi vakıalar tartışılmış değildir. Bu durumda öncelikle davacı şirketin hakim hissedarı olduğu dava dışı şirket aleyhine birleşik fon bankası tarafından açılan dava dosyası getirtilmek suretiyle sözkonusu davanın konusunun ne olduğu, sigorta şirketi tarafından tanzim edilen poliçelerin hangi rizikoları içerdiği, tanzim tarihlerinin ne olduğu, söz konusu poliçelerin devir bilançosunda yer alıp almadığı, buna ilişkin olarak ayrılmış karşılıkların bulunup bulunmadığı, davaya konu şirket ticari defterlerinde buna ilişkin bilgi ve belgeye yer verilip verilmediği, özellikle poliçelerin tanzim ve riziko tarihleri de göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlendikten sonra, dosya içinde örneği bulunan ve davacı tarafça 20.04.2010 tarihinde davalılara gönderilen ihtar da bu kapsamda incelenerek, eldeki davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti gerekirken, değinilen eksiklikler giderilmeksizin, ayrıca davacı tarafça söz konusu öğrenmenin hissedarı bulunduğu şirket hakkında açılan dava dilekçesi ile olduğu yönündeki iddiası irdelenip değerlendirilmeksizin, davanın süresinde açılmadığından bahisle sonuca gidilmesi doğru görülmemiş hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 04.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.