MAHKEMESİ : İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 25/06/2012NUMARASI : 2011/557-2012/175Taraflar arasında görülen davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 25/06/2012 tarih ve 2011/557-2012/175 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 18/03/2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. Ş.. H.. ile davalı vekili Av. İ.. E.. Anlı dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi l tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin davalının ortağı olduğunu, ancak ortak olmasına karşın şirket iş ve işlemlerinden haberdar edilmediğini, genel kurul toplantılarına da davet edilmediğini, davalı şirketin TTK 370. maddesine göre, 09.12.2005 tarihinde 2004 yılı olağan genel kurulu toplantısının, 09.07.2007 tarihinde 2006 yılı olağan genel kurul toplantısının, 05.09.2008 tarihinde 2007 yılı olağan genel kurul toplantısının, 08.07.2009 tarihinde 2008 yılı olağan genel kurul toplantısının ve 02.07.2010 tarihinde 2009 yılı olağan genel kurul toplantısının yapıldığını haricen öğrendiğini, kanuna aykırı olarak yapılan bu toplantılara müvekkilinin katılmadığını ileri sürerek, anılan genel kurullardaki tüm kararların yoklukla malûl ve batıl olduğunun tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, genel kurulların usul ve yasaya aykırı toplanarak kararlar aldığını, davanın MK'nın 2. maddesiyle bağdaşmadığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava konusu genel kurul tutanak ve hazurun cetvellerinin incelenmesinde davacının bizzat katıldığının görüldüğü, ancak imzaların davacı eli ürünü bulunmadıklarının ortaya çıktığı, davacının genel kurullara katılmış gibi başkaları tarafından adına imza atıldığı, bu şekilde karar alınmasının B.K ve TTK hükümleri gereğince batıl addedileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, 9.7.2007 tarihli 2006 yılı olağan genel kurulunda alınan tüm kararlar 5.9.2008 tarihli 2007 yılı olağan genel kurulunda alınan tüm kararlar, 8.7.2009 tarihli 2008 yılı olağan genel kurulunda alınan tüm kararlar ve 2.7.2010 tarihli 2009 yılı olağan genel kurulunda alınan tüm kararların yoklukla malul-butlanla batıl olduğunun tespitine ve alınan kararların bu sebeple iptaline karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz edilmiştir.Dava, davalı şirketin genel kurullarında alınan kararların batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir.Davacının, davalının ortağı olduğu, somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 370. maddesi uyarınca yapılan 2004, 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ait genel kurullarda alınan kararların batıl olduğunu ileri sürdüğü ve eldeki davayı ise 15.12.2011 tarihinde açtığı hususları uyuşmazlık konusu değildir. Yapılan yargılama sonucunda davacının anılan genel kurullara katılmadığı, hazurun cetvelinde görünen imzasının kendisine ait olmadığı tespit edilmiş, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Mülga TTK'nın 370. maddesi uyarınca genel kurul yapılabilmesi için, tüm ortakların bizzat veya temsilcilerinin genel kurulda bulunmaları ve bunlardan herhangi birinin itirazda bulunmaması gerekmektedir. Bir payın sahibi olan ortak veya temsilcisi dahi genel kurulda bulunmaz veya toplantıyı terk ederse veya katılıp da toplantının şekline itiraz ederse, genel kurul yapılmaz ve eğer yapılmış ve kararlar alınmış ise, bu kararlar batıl sayılır. Anılan hüküm, emredici nitelikte bir düzenlemedir. Batıllığın ileri sürülmesi de kural olarak herhangi bir süreye tabi değildir. Hukuki yararı olanların, açacakları bir davayla bir kararın batıl olduğunun tespitini isteme hakları mevcuttur. Ancak, bu hakkın da her hak gibi TMK'nın 2. maddesine uygun kullanılması gerekmektedir. Butlana ilişkin tespit talebinin maksatlı, gayrımeşru ve icapsız olarak geciktirilmesi, örneğin bir kararın uygulanmasına ve bu uygulamanın sonuçlarına yıllarca, itirazsız rıza ve tahammül gösterilip de, sonradan butlanının ileri sürülmesi ve bir kimsenin kararın butlanını eskiden beri bilmesine rağmen buna menfaati icabı ses çıkarmayıp da ancak hesaplayamadığı sonuçlarını gördükten sonra kararın butlanının tespitini dava etmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmelidir. Doktrinde, ortaklık dahil hiç kimsenin zararı söz konusu olmaksızın uygulanmış olan batıl bir kararın sonradan butlanının ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendiği gibi, etkisi ve önemi genellikle oldukça kısa bir süre devam eden bilanço, kar ve zarar hesabı kararının butlanının uzunca bir süre geçtikten sonra ileri sürülmesinin çok defa hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyacağına da işaret edilmektedir(Bkz. Moroğlu, E.; Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2009 s.156-157).Somut olayda davalı vekili, davacı dahil müvekkili şirketin diğer ortaklarının aynı aileye mensup olduğunu, davacının eşinin de gruba dahil başka bir şirkette çalıştığını, imzaların eşi vasıtasıyla kendisine attırıldığını, genel kurullardan ve alınan kararlardan haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunu, aradan uzun süre geçtikten sonra böyle bir davanın açılmasının TMK'nın 2. maddesiyle bağdaşmadığını savunmuştur. Ancak, mahkemece bu savunma üzerinde hiç durulmamış, salt imzaların davacıya ait olmadığı, bu durumun BK ile TTK'ya aykırı olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. O halde, eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiştir.Bu durum karşısında, davalı savunması üzerinde durulup, davacının alınan kararların batıl olduğunun tespitinde ne gibi bir hukuki yararı olduğu açıklattırılıp, dava açılış tarihi itibariyle her bir genel kurul ve yapılışı tarihleri ile alınan kararlar ayrı ayrı değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.