Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5006 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10947 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 29/11/2011NUMARASI : 2010/233-2011/550Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 29/11/2011 tarih ve 2010/233-2011/550 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili ile davalı şirketler vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 14.03.2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. D..S.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı şirketlere istediği an geri alabileceği taahhüdüyle 26.606 DM yatırdığını, karşılığında kendilerine ortaklık durum belgesi verildiğini, kendilerine herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalıların faaliyetlerinin mevzuata aykırı olduğunu, davalılar hakkında dolandırıcılık suçlamasıyla dava açıldığını, davalıların zararlarından sorumlu bulunduğunu ileri sürerek, şirkette ortaklığının bulunmadığının tespitini, 27.216,72 TL'nin tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davacı ile müvekkil şirketler arasında ortaklık ilişkisi bulunduğunu, 6762 Sayılı TTK'nın 329. ve 405. maddeleri uyarınca hisse bedellerinin iade edilmesinin mümkün olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının davalı şirketlerin ortağı bulunduğu, hisse senetlerinin hamiline hisse senedi oldukları ve bu senetlerin doğrudan davalı şirketten değil üçüncü kişilerden alındığı, davacının ortaklığının devren iktisap yoluyla kurulduğu, davacı tarafça davalıya ödünç para verildiğinin de kanıtlanamadığı, bu durumda 6762 Sayılı TTK'nın 329. ve 405. maddeleri uyarınca anonim şirket ortağı olan davacının, hisse senetlerinin davalı şirket tarafından alınarak hisse bedellerinin ödenmesini isteyemeyeceği, öte yandan davacının ortaklık tesis edilirken iradesinin fesada uğratıldığı kabul edilse dahi 818 sayılı BK'nın 31. maddesinde öngörülen süre içinde davanın açılmadığı, tüm bu hususların yanında davacının davalı şirkete ortak olduktan 10 yıl sonra işbu davadaki iddiaları ileri sürmesinin MK'nın 2. maddesi ile bağdaşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili ve davalı şirketler vekili temyiz etmiştir.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.Dosyada mubrez bilirkişi kurulu raporunda, K.. İnşaat Tarım ve San. İşletmeleri Tic. A.Ş.'nin açılış tasdiki bulunan ancak kapanış tasdiki bulunmayan ortaklar pay defterine göre davacının toplam 6 TL TL nominal değeri olan 120 adet hissenin, yine K.. Hol. AŞ.'de 2 TL nominal değerli 220 adet hissenin sahibi bulunduğu, davacı tarafça sunulan belgeden ise davacının 26.605 DM ödediğinin anlaşıldığı, bu belgeye itibar edilmesi halinde ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılabileceği, davacının alacak iddiasını bu belgeye istinaden ispatlayamayacağı, bu belgenin ancak ortaklık ilişkisinin varlığına karine teşkil edeceği ve paranın ortaklık dışında bir amaçla verildiği kanıtlanmadığından TTK'nın 329. ve 405. maddeleri uyarınca ödenen bedelin iadesinin istenemeyeceği, davacı iddiasının irade fesadı olan hile olarak değerlendirildiğinde ise BK'nın 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu belirtilmiş, mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dairemize intikal eden emsal dosyalara sunulan bilirkişi raporlarından, defter kayıtlarında 1997, 1998, 1999 yıllarında 30 adet ortak ismi bulunduğu şirket sermayesinin tamamının bu ortaklar tarafından taahhüt edilmiş olduğu, davacının bu ortaklar arasında isminin geçmediği anlaşılmış, bilirkişi raporlarında ceza dosyası ve resmi kurum raporları ile davalılar tarafından hukuka aykırı faaliyetler konusunda bir takım tespitler var ise de, esasen buna ilişkin sonuçların SPK'da düzenlendiği ve bu davalar açısından değerlendirilmesinin hukuki mesele olması nedeniyle mahkemeye ait olduğunun belirtildiği görülmüş, mahkemece defter kayıtlarındaki bu durum değerlendirilmemiştir. Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilindiği üzere; Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ve Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde davalı şirketlerin yöneticileri suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve dolandırıcılık suçlarından yargılanmışlardır. Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında dava nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalkmış, Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında ise mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı temyiz edilmiş olup kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Bu dosyada düzenlenen iddianamede ve dayanak 07.09.1999 tarihli denetim raporunda şirketin yasal defter ve kayıtlarında görülmesine rağmen 1995, 1996, 1997 yıllarında ortak olmak amacıyla para toplanan tasarruf sahiplerine Alman Markı bazında sırayla yıllık %18, %18 ve %20 oranında kâr payı dağıtımlarının şirket faaliyet sonuçlarından bağımsız olarak gerçekleştirildiği, anılan yıllarda, şirketin önemli tutarda zarar ettiği halde bu oranda kâr payı dağıtmasının ancak sisteme yeni giren katılımcılardan toplanan paralarla karşılanmasının mümkün olduğu, Holding tarafından tasarruf sahiplerine verilen hisselerin daha sonra geri alındığı ve yeni ortak olmak isteyenlere satıldığı, Holding'in aracı rol üstlendiği, ancak böyle bir yetki belgesinin olmadığı, K.. A.. ve K.. İnşaat Tarım ve San. İşlt. Tic. A.Ş.'nin geçmiş yıllara ait mali tablolarında şirketlerin yüklü miktarlarda zarar ettikleri, faaliyet kârı olmamasına rağmen kâr payları dağıttıkları tespitlerine yer verildiği, ayrıca davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyonu raporları, SPK duyuruları mahkemece değerlendirilmemiştir. Bilindiği üzere BK'nın 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir. Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da açıklığı kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Davacının ibraz ettiği belgede imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK'nın 53. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı belirlenmek suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesindeki “Bu kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir.” hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve davalılar vekilinin zamanaşımı def'inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve davalı K.. Holding AŞ., Kombassan İnş. Tarım A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın anılan taraflar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 14.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.