Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4983 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14400 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 03/04/2012NUMARASI : 2011/54-2012/162Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 03/04/2012 tarih ve 2011/54-2012/162 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 14.03.2014 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. D..S.. ile davalılar vekili Av. U..E.. K..dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, davalı F.. A..’ün Türkiye ve Almanya’da bir çok şirket kurduğunu, özellikle Almanya’da kurduğu şirketler vasıtasıyla talep edildiği an geri ödeneceği ve karşılığında yüksek faiz verileceği garantileriyle bu ülkede çalışan kişilerden para topladığını, müvekkillerinden de aynı şekilde para tahsil edildiğini, talep edilmesine rağmen paranın iade edilmediğini, davalı gerçek kişinin SPK mevzuatına aykırı davranışları nedeniyle mahkum edildiğini, ayrıca yurt dışında kurduğu şirketler vasıtasıyla para toplaması ve bu parayı davalı şirkete aktarması nedeniyle hakkında dolandırıcılık suçundan ceza davası açıldığını, .. GmbH ile .. A.G’nin iflas ederek Almanya’daki ticaret sicilinden kayıtlarının silindiğinin ortaya çıktığını, müvekkillerinin bu şirketlere başvurma şanslarının olmadığını, davalı gerçek kişi tarafından yurt dışında kurulan şirketlerin içlerinin boşaltılarak diğer davalı şirkete aktarıldığını, müvekkillerinin iradelerinin sakatlandığını, davalıların fiillerinin TTK, SPK, BK ve Bankalar Kanunu hükümlerine aykırı bulunduğunu ileri sürerek, davalıların doğrudan sorumluluklarının bulunduğuna, müvekkilleri ile davalılar arasında kurulan ilişkinin hükümsüzlüğüne ve 25.564,59 EURO karşılığı 55.833,06 TL’nin tahsil tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, husumetin Jetpa İnternational Marketing und Trading AG'ye yöneltilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilleri ile davacılar arasında bir ilişkinin bulunmadığını, davacıların yurt dışındaki şirketlere ortak olup olmadıklarının belli olmadığını savunarak, davanın husumet, yetki ve esas yönünden reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafa 27.01.2010 tarihinde tüm delillerini sunması hususunda kesin süre verildiği, sunulan deliller kapsamında bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, davacıların öncelikle kime ne miktarda para yatırdıklarına ilişkin delillerini dosyaya ibraz etmelerinin gerektiğinin, sadece davacıların imzası bulunan talep formunun alacağın tespiti için yeterli olmadığının bilirkişi raporunda açıklandığı, davalı tarafın kesin süre itirazında bulunarak davacının yeni delil bildirme taleplerini reddettiği, bu durumda davacının verilen kesin süre içerisinde alacağını ispatlar belgeleri dosyaya ibraz etmediği, mevcut delillerin de alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tesbiti ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkin olup mahkemece davacının verilen kesin süre içerisinde alacağını kanıtlayacak belgeleri dosyaya ibraz etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını ise işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle dava tarihinde yürürlükte olan HUMK.'nın 159. ve sonradan yürürlüğe giren HMK’nın 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HUMK 163. ve HMK 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK'nın 244. maddesi uyarınca dosyaya sunulmuş delillerin incelenmesinden sonra da tarafların yeni delil gösterebilmeleri mümkün olup bu hak hakimin kabulüne bağlı tutulmuştur. Yine HMK'nın 145. maddesine göre de bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacını taşımıyorsa mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Somut olayda, davacı vekiline delillerini sunması için kesin süre verilmiş, davacı vekilince de dosyaya kar payı ortaklık sertifikası talep formu sunulmuş olup bu haliyle inceleme yapan bilirkişi heyetince, sunulan belgenin alacağın varlığını ispat için yeterli olmadığı, davacı tarafın kime ne kadar para ödediğini gösterir belgeleri dosyaya sunması gerektiği yönünde rapor düzenlenmiştir. Anılan raporun taraflara tebliği üzerine davacı vekilince ilgili belgeleri sunmak için süre talep edilmesine karşın mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de davacı asillerin yurtdışında olmaları, belge asıllarını ibraz etmelerinin belli bir süre alacağı da nazara alınarak yukarıda açıklanan hükümler çerçevesinde davacı tarafa makul bir süre verilmeden hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden davacılara iadesine, 14.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.