MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ...Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 03/06/2014 tarih ve 2014/84-2014/101 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 07/04/2015 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili şirketin iki ortaklı olduğunu ve her iki ortağın %50’şer hisseye sahip olup 10 yıl müddetle müdür olarak atandıklarını, her ikisinin de münferiden şirketi tek imza ile temsil yetkisine sahip olduğunu, davalının kendisine verilen bu yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle müvekkili şirketin tüm parasını kendi şahsi hesaplarına aktararak şirketi parasız duruma düşürdüğünü, davalı ortağın bu şekildeki davranışı nedeniyle müvekkili şirketin hiçbir harcamasını, sigorta primlerini, vergi ödemesini yapamaz duruma geldiğini, müvekkili şirketin 31.12.2009 tarihli bilançosunda ortaklardan alacaklar olarak görünen ve dava konusunu oluşturan 1.267.919,81 TL’nin davalının şahsi hesabına geçirildiğini, söz konusu paraların davalı hesabına geçmesi ya da davalıya borç verilmesi konusunda alınmış bir ortaklar kurul kararı bulunmadığını, kar dağıtımı da yapılmadığını, kar dağıtımı yapılması halinde söz konusu paranın yarısının diğer ortağa ait olacağını ileri sürerek, 1.267.919,81 TL'nin davalının şahsi hesabına geçirildiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacı şirketin 29.06.2000 tarihinde kurulduğunu ve müvekkilinin banka hesaplarından çekmiş olduğu paraların 10 yıllık bir süreye yayıldığını, bu nedenle zamanaşımı def'inde bulunduklarını, bu davanın şirket ortakları arasında görülmekte olan boşanma davasında haksız maddi taleplerin gerçekleşmesi için açıldığını, davanın MK'nın 2. maddesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, müvekkil davacı şirketin % 50 oranında ortağı olarak görünmekte ise de şirketin gelirlerinin %90'ının müvekkilinin yapmış olduğu hekimlik faaliyeti sonucunda elde edildiğini, müvekkilinin hekimlik faaliyetinde kazandığı tüm paranın davacı şirket hesaplarına geçmiş olması nedeniyle bir hekim standardında yaşamak durumunda olan müvekkilinin geçim ve her türlü masraflarını da kazandığı bu bedellerden karşılamasından daha doğal bir durum olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, alacağın talep edilebilirlik tarihten itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağından, davacı şirket aile şirketi olup ortaklarının karı-koca olduğu, bunun sonucu alacağın talep edilebilirliğinin boşanma davası ile başladığı, bu nedenle kanunun aradığı zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren başladığı ve zamanaşımını süresi içerisinde davanın açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı definin reddine, mahkemenin 2011/452 Esas-2012/221 Karar sayılı hükmünün tüm maddeleri ile korunmasına karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava, davacı şirketin ortağı ve aynı zamanda temsilcisi olan davalının davacı şirkete ait paraları kendi hesabına aktarması nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, “Davanın kısmen kabulüne, 1.045.688,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline” dair verilen 30.11.2012 tarih, 2011/452 E. 2012/221 K. sayılı kararın davalı vekilince temyizi üzerine karar, Dairemizin 27.11.2013 tarih, 2013/2669 E. 2013/21469 K. sayılı ilamı ile davalı tarafın zamanaşımı defi konusunda olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyularak, “zamanaşımı definin reddine, mahkememizin 2011/452 Esas-2012/221 Karar sayılı hükmün tüm maddeleri ile korunmasına” şeklinde hüküm kurulmuştur.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nun 381/2. maddesi “Kararın tefhimi, en az 388 inci maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur”, aynı Yasa’nın 388/son fıkrası ise “Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmünü havidir. Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 294/3 ve 297/son maddeleri de benzer düzenlemeler içermektedir.Bu itibarla mahkemece, yukarıda anılan yasa hükümlerine uygun şekilde hüküm kurulmak yerine Dairemizce bozulan önceki kararın hükmüne atıf yapılarak “2011/452 Esas-2012/221 Karar sayılı hükmün tüm maddeleri ile korunmasına” şeklinde hüküm oluşturulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.2-Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek olmadığına karar vermek gerekmiştirSONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın resen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07/04/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.