Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 475 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 14754 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada.... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 17/01/2013 tarih ve 2012/243-2013/9 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı Ticaret Sicil Memurluğu temsilcisi tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi.... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı ...’nun vasisi ...., babası ... hakkında ..... Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 20.01.2006 tarih 2005/898 E.-2006/43 K. sayılı kararı ile MK’nın 406. maddesi uyarınca kısıtlanma kararı verilip kendisinin de vasi olarak atandığını, buna rağmen kısıtlı olan babasının ticaret sicil kayıtlarına göre 16.02.2006 tarihinde davalı......’nin diğer davalı ... ile birlikte kurucu ortağı olarak göründüğünü, kısıtlının şirket kurabilmesi için vasisinin izni gerektiği halde böyle bir izin alınmadığını, şirket ortaklığı ve diğer tüm işlemlerin davalı ... tarafından yapıldığını, 2006-2007 yıllarında sahte belge tanzimi nedeniyle.....Vergi Dairesi’nce yürütülen soruşturma sonucunda kısıtlı babası hakkında.... Asliye Ceza Mahkemesi'nde VUK’a muhalefetten ceza davası açıldığını, soruşturma ve davalara neden olan sahte belge tanziminin babasının kısıtlı olduğu dönemde davalı ... tarafından yapıldığını ileri sürerek, vasisi olduğu babası ...’nun .... ......’deki hissedarlığı ve müdürlük sıfatının yok hükmünde olduğunun tespitine ve buna ilişkin ticaret sicil kayıtlarının iptali ile resen silinmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekilleri ayrı ayrı davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, TMK’nın 463/3 maddesine göre kısıtlı adına “Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması” halinde sulh hukuk hakiminden izin alınması ve alınan bu iznin de asliye hukuk hakimi tarafından onaylanması gerektiği, vesayet mahkemesi olan .... Sulh Hukuk Mahkemesi’nin bu konuda bir izin vermediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile vesayet altında bulunan davacının MK’nın 462 ve 463 maddeleri gereği izin ve ilgili mahkemesinden onay alınmadan davalı Kılıçhanlar ......i’nin %96 oranda ortağı olmasının yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiştir.Kararı, davalı ... temsilcisi temyiz etmiştir.Dava, 4721 sayılı TMK hükümleri uyarınca kısıtlanan davacı ...’nun davalı şirketteki ortaklığının ve müdür olarak atanması işleminin yok hükmünde olduğunun tespiti ve buna ilişkin ticaret sicil kayıtlarının iptali istemine ilişkindir. Davacı ... hakkında....Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 20.01.2006 tarih 2005/898 E. 2006/43 K. sayılı ilamı ile TMK’nın 406. maddesi hükmü uyarınca kısıtlanma kararı verilmiş, oğlu .... ise vasi olarak atanmıştır......... Memurluğu’nun kayıtlarına göre davacı ...’nun davalı ... ile birlikte 06.02.2006 tarihinde davalı şirketi kurdukları görülmektedir. İşbu dava kısıtlı ...’nun vasisi .... tarafından açılmıştır. Vesayet altına alınan kişiler (küçükler veya kısıtlılar) taraf oldukları davalarda vasileri tarafından temsil edilirler. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi vasinin vesayeti altındaki kişi adına dava açabilmesini vesayet makamının iznine tabi kılmıştır. Konusu ve türü ne olursa olsun, vasinin, vesayeti altındaki kişi adına herhangi bir davayı açabilmesi her halükarda bu konuda izin almış olması koşuluna bağlıdır.Somut olayda davayı vesayet altındaki davacı ...’yu temsilen açmış olan vasinin, böyle bir davayı açma konusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8. maddesi uyarınca vesayet makamından izin almış olduğu ileri sürülmemiş ve dosyaya buna dair bir ilam sunulmamıştır. Bu durumda, mahkemece vasiye, eldeki davayı açması konusunda vesayet makamından izin alması ve buna dair ilamı dosyaya sunması için uygun bir süre verilmesi; bu nitelikte bir ilam alınıp sunulduğu takdirde davaya devam edilip esas hakkında hüküm kurulması, aksi takdirde esasa girilmeksizin davanın salt bu nedenle reddine karar verilmesi gerektiği halde anılan husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Ayrıca kabule göre, davalı...Memurluğu yasal hasım konumunda bulunup davanın açılmasına da sebebiyet vermediğinden aleyhine harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, aksine hüküm tesisi, yine, davacı taraf kendisini vekille temsil ettirmediği halde bu husus nazara alınmayarak davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı....Memurluğu temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın anılan davalı yararına BOZULMASINA, 16.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.