MAHKEMESİ : FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26/07/2010 tarih ve 2006/297-2010/189 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 08.01.2013 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekilleri Av. ... ve Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, jeneratör üretimi yapan müvekkillerinin marka ve lisans hakkı sahipleri olduğu tanınmış ... ibaresinin, davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı bir biçimde marka, şirket unvanı ve işletme adı biçimde kullanıldığını ileri sürerek, ... ibaresinin davacı şirketler tarafından tanınmış hale getirildiğinin ve tanınmış marka olduğunun tespitini, davalının ticaret unvanındaki ... ibaresinin sicilden terkinini, davalının ... ibaresini işletme adı, “...” ibaresini de internet adresi olarak kullanmasının önlenmesini, davacı ... ile ... için ayrı ayrı (10.000) TL, diğer davacılar için ise (5.000)'er TL olmak üzere, toplam (50.000) TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, her iki tarafın da aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, 1995 yılından bu yana davacılar ile müvekkili arasında ticari münasebetin bulunduğunu, müvekkilinin varlığından ve ticari unvanından haberdar olan ve 10 yıldır dava açmayan davacıların kötü niyetli bulunduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olduğunu, tanınmışlığın tespiti talebinin bu davada istenemeyeceğini, marka hakkına ve ticaret unvanına tecavüzün bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı şirketlerin davalının ticaret unvanından en azından 1998 yılından itibaren haberdar oldukları, yaklaşık 7 yıl dava açmadıkları, böylece ticaret unvanının terkini talepleri yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olduğu, tanınmışlığın tespiti için ise öncelikle TPE'ye başvuru ve verilecek karara karşı gerekirse dava yoluna başvurulabileceği, ... markalarının davacılar tarafından tanınmış hale getirildiğinin tespiti talebinin bu nedenle yerinde olmadığı, davalının “...” ibareli internet alan adını 08.04.2003 tarihinde tescil ettirdiği, ancak ... ibaresini şirket unvanından farklı şekilde büyük harflerle kullandığı, ayrıca iş yerinde ... ibaresini tek başına ve şirket binasına çok uzaktan görülebilecek şekilde yazdırmak suretiyle ticaret unvanı niteliğinde olmayan ve markasal kullanım boyutuna varan şekilde kullandığı, davalının bu eylemlerinin 556 sayılı KHK'nın 9. maddesi ile 61. maddesi anlamında marka hakkına tecavüz ve aynı zamanda TTK'nun 56-57. maddeleri anlamında haksız rekabet oluşturduğu, davacı taraf markalarının tanınmış marka olduğu, tanınmışlığın tespiti talepleri usulü nedenlerle reddedilmiş ise de manevi tazminat taleplerinin bu nedenlerle yerinde görüldüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet fiillerinin tespit ve önlenmesine, marka hakkı sahibi olan davacılar ... , ... ve ... ... yararına takdiren (5.000)'er TL'den toplam (15.000) TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalının 08.04.2003 tarihinden itibaren “...” ibaresini “...” şeklinde internet alan adı olarak kullanımının davacıların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmasına göre, davacılar vekilinin tüm ve davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2- Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davalı vekilince, ... ibaresinin müvekkilinin “ticaret unvanı” olarak tesciline davacıların sessiz kalma yoluyla dava hakkını yitirdikleri savunulmuştur. Mahkemece de, davalının ticaret unvanının tescil olunduğu 23.11.1995 tarihinden ve davacılarla ticari ilişkide bulunduğu 1998 yılından itibaren, dava tarihine kadar geçen süre içinde, ticaret unvanındaki ... ibaresinin kullanılmasına sessiz kalma yoluyla hak kaybı oluştuğundan bahisle, unvan terkinine yönelik davanın reddine karar verilmiştir. Ancak davalı vekili bu ibarenin müvekkilince ticaret unvanının yanında işletme adı olarak da uzun süre kullanıldığını, böylece işletme adına ilişkin olarak da dava hakkının sessiz kalma yoluyla yitirildiğini savunmuştur. Mahkemenin, davalı tarafından ... ibaresinin fabrika binasının giriş kısmında ticaret unvanının tescil olunduğu haliyle bir bütün olarak kullanılmaksızın sadece “... ” şeklinde kullanılmasına, davacılar tarafından uzun süre sessiz kalınması halinde, tıpkı ticaret unvanında olduğu gibi işletme adına dayalı dava hakları yönünden de, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradıklarının kabulü gerekirken bu hususun haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna varılması bozmayı gerektirmiştir. 3- Kabul şekline göre de, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğundan, mahkemece hükmedilecek vekalet ücretinin, kabul ve reddedilen talepler dikkate alınarak, her bir davacı için ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Mahkemece bu gerekliliğe uyulmadığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10. maddesi hükmüne göre, kabul edilen (15.000) TL manevi tazminat miktarı için davacılar yararına (1.800) TL, reddedilen manevi tazminat miktarı için de davalılar yararına (1.800) TL (anılan hüküm uyarınca karşı taraf vekili için hükmedilecek avukatlık ücretinin, davacı vekili için belirlenen ücreti geçemeyeceğinden) nispi vekalet ücretinin takdir edilmesi gerekirken, taraflar yararına ayrı ayrı (1.500) TL vekalet ücretinin tahsiline karar verilmiştir. Bu durum karşısında mahkemece, kazanılmış hakların da mutlaka gözetilmesi gerektiğinin gözden kaçırılmaması suretiyle, vekalet ücretinin yukarıda açıklanan şekilde her bir davacı yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması dahi doğru olmamış, kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm ve davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 7,15 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 10.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.