Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2996 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 17442 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 05/06/2014 tarih ve 2013/246-2014/147 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili ile davalılar arasında akdedilen 30/07/2008 tarihli protokole istinaden davacının davalı şirketteki %50 hissesini davalı ...'a devrettiğini, hisse devri karşılığında davalıların, davacıya şirket adına kayıtlı ... plakalı ... marka aracı vermeyi kabul ve taahhüt ettiklerini ancak sonradan aracın devrine yanaşmadıklarını, davalıların, davacıya “sen bize aracın parasını öde daha sonra biz sana geri vereceğiz, muhasebe hukukuna göre bu şekilde hareket etmek gerekiyor” diyerek davacıyı oyaladıklarını, araç bedeli olan 20.140 TL’nin davacı tarafından tedarik edilip davalı şirkete tesliminin zaman aldığını, bu zaman zarfında kötüniyetli davalıların davaya konu aracın üzerine şirketin vergi borcu sebebi ile haciz konulmasını sağladıklarını, bu şekilde aracın davacı adına devri ve tescilinin imkansız hale geldiğini, davacının hem hisselerini devrettiğini hem de araç bedelini davalı şirkete ödediğini, bu nedenle araç değerinin davalı şirketten iki kez tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini ileri sürerek, 40.280 TL'nin davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacının davalı şirketteki hisselerinin davalı ...'a devri karşılığında bir miktar nakit para ve davalı şirkete adına kayıtlı ... plakalı aracın davacıya devrinin taraflar arasında yapılan protokoller kararlaştırıldığını, davalı şirkete ait araç üzerindeki takyidatlar nedeniyle aracın davacı adına tescil edilemediği, aracın satış bedelinin satış sözleşmesinde 20.140 TL olduğu, ayrıca 20.140 TL'nin nakit olarak da davacı tarafça davalı şirkete ödendiği ve bu hususunun davalı tarafın kabulünde olduğu, davalı şirketin ödenen araç bedeliyle taraflar arasındaki protokole göre %50 hisse devri karşılığında teslim edilmesi gereken ancak üzerindeki takyidatlar nedeniyle davacı adına tescili yapılamayan araç bedeli toplamı 40.280 TL'den, davalılar ... ve ... ise taraflar arasındaki 30/07/2008 tarihli protokole göre araç bedeli 20.140 TL'den davalı şriketle birlikte sorumlu oldukları gerekçesiyle, davanın kabulü ile 40.280 TL'nin (20.140 TL'sinden davalılar ... ve ... Sorumlu Olmak üzere ve tahsilde tekerrür etmeemk koşuluyla) dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1- Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nın 186. maddesi uyarınca, tarafların tüm delilleri toplanıp inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra, hakimin, aynı Yasa'nın 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 297. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada Yasa'nın 294/4 fıkrası hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, HMK'nın 297 nci maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa karar yazıp tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda ise, mahkemece, kısa kararda, "Davanın kabulüyle 40.280,00-TL'nin dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacı tarafa verilmesine” karar verilmiş iken, kararın gerekçesinde kısa kararda davalılar ... ve ...'ın davalı şirketle sorumlu oldukları bedel 20.140,00 TL'nin zuhulen zabta geçmediği belirtilip gerekçeli karara “İşbu kararın 1. satırında "40.280,00 TL'nin dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte" yazılı bölümünün "40.280,00 TL'nin (20.140,00 TL'sinden davalılar ... ve ... sorumlu olmak üzere ve tahsilde tekerrür etmemek koşuluyla) dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte" şeklinde tashih şerhi düşülerek hüküm kurulduğu görülmüştür. Bu durum karşısında, kısa ve gerekçeli kararlar arasında çelişki oluştuğundan, mahkemece 10.04.1992 gün ve 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. 2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 05/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.