Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2627 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11533 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 04/03/2013NUMARASI : 2012/58-2013/97Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 04.03.2013 tarih ve 2012/58-2013/97 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili ile davalı A.. Ş..'nın dava dışı Tasfiye Halinde Ç. Medikal A.Ş.'nin ortakları, davalı SMM G.. Ş..'nın da anılan şirketin muhasebecisi olduğunu, yönetim kurulunun şirketin yeni ihalelere girmemesi ve tasfiyesi konusunda karar almasına rağmen şirketi temsil ve ilzama yetkili davalı A.. Ş.. ve şirket muhasebesinden sorumlu diğer davalı G.. Ş..'nın muvazaalı bir takım muhasebe kayıtları oluşturduklarını ve şirket ile diğer ortakların zararına sebebiyet verdiklerini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı G.. Ş.., davanın reddini istemiştir.Davalı A.. Ş.., davanın reddini istemiştir. Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının, davalıların anılan işlemler nedeniyle şirketi zarar uğrattıklarını iddia ettiğine göre davadaki talebin belirli alacak olarak nitelendirildiği, bu nedenle kısmi dava açılamayacağı, talep sonucunun belirlenememesinin, davacının talep sonucunu belirlemesi halinde yüksek miktarda yargılama gideri tehlikesi taşıması ihtimalinde söz konusu olacağı, öte yandan alacak miktarı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmasının talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmeyip, objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasının gerektiği, davalının inkârının davacının kendi iddiasına göre alacağını belirsiz hale getirmeyeceği, aksine düşüncenin, davacının hükümle birlikte alabileceği sonucun ancak belirli olarak kabul edilebilmesini gerektirir ki bu durum anılan düzenlemeye göre amaçlanan bir hal olmadığı, açıklanan talebe ve dayanak belgelere göre davacının açıkça belirli olan iddiasını kısmi dava olarak ileri sürmesinde ve eda davası açılması mümkün hallerde kısmi dava açılmasında hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ile davanın, niteliği itibariyle 6762 sayılı TTK'nın 309. maddesi uyarınca açılan ve davalıların, davacının da ortağı bulunduğu şirket ile diğer ortakları zarara uğrattığı iddiasına dayanan tazminat istemine ilişkin olması, davacı tarafın; dava dilekçesine eklediği bağımsız denetim raporu uyarınca davalıların muhasebe kayıtlarında yapmış oldukları usulsüzlükler ve fiktif işlemlerle şirketin zararına yol açtıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle davalıların şirkete verdikleri zararın kendi hissesine düşen kısmının davalılardan tahsilini talep etmesi, her ne kadar mahkemece de; davacının dayanak ve dava konusu yaptığı işlemleri öncelikle bağımsız denetçiye tespit ettirdiği ve bu anlamda dava konusunun davacı tarafından bilindiği, HMK'nın 109/2 madde ve fıkrası uyarınca talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olması halinde kısmi dava açılamayacağı, davacının açıkça belirli olan davasını kısmi dava olarak ileri sürmesinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı tarafça davanın açılması sırasında bir nitelendirme yapılmamasına rağmen davanın, HMK'nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası şeklinde açılmış bulunması ve uyuşmazlığın niteliği itibariyle davacının davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak bilmemesi, bilmesinin de kendisinden beklenemeyeceğinin kabulünün gerekmesi karşısında, mahkemenin davanın reddine yönelik gerekçesi doğru olmayıp, bu gerekçeye itibar edilemez ise de; Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, TTK'nın 309. maddesine dayalı olarak açılan davada zararın ancak şirket adına talep edilebilmesi, ortağın kendi adına tahsil istemli açtığı davanın dinlenilmesinin mümkün bulunmaması ve bu nedenle, davanın reddi kararının sonucu itibariyle doğru olmasına göre, davacı vekilin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2- Ancak, davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmediği halde davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu hususa ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.