MAHKEMESİ : ... ... ..ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 13/06/2013NUMARASI : 2012/110-2013/338Taraflar arasında görülen davada ... ... ..Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 13/06/2013 tarih ve 2012/110-2013/338 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili; müvekkili şirketin sanayi gazları üretimi alanında faaliyet gösterdiğini, bu üretim ve yatırım faaliyetleri için hava ayrıştırma tesisi inşa çalışmalarına başladığını, tesisin inşa çalışması öncesinde davalı sigorta şirketi ile 22.12.2008 tarihli Montaj Bütün Riskler Poliçesi imzalandığını, hava ayrıştırma tesisinin ilk devreye alınması çalışmalarında sigorta poliçesinin ek süresi içinde 26.05.2010 tarihinde, oksijen, azot ve argon gazlarının üretildiği 35 metre yüksekliğindeki soğutma ünitesini çevreleyen dış sacda basınç artışı nedeniyle kaynak noktasında açılmalar meydana geldiği ve bu yarıklardan izolasyon malzemesi olan perlitin yayıldığı, yapılan temizlik ve tamirat sonrasında 02.06.2011 tarihinde tesisin sorunsuz olarak çalışmaya başladığı, meydana gelen bu hasarın 27.05.2010 tarihinde davalı şirkete ihbar edildiği ancak sigorta şirketi tarafından hasarın karşılanmadığını ileri sürerek yapılan masrafların toplamı olan 10.970,33 EURO + 2.852,06 TL alacağın olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili; dava konusu hasarın poliçede belirtilen bakım dönemi içerisinde meydana geldiğini ve poliçe gereği 10.000,00 EURO muafiyet uygulanması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçesi ile sigorta teminatına alınan iş yerinde meydana gelen patlama nedeni ile oluşan hasar miktarının 10.970,33 EURO+ 2.850,06 TL olduğu, davacının talep edebileceği toplam zarar miktarının 24.791,06 TL olduğu, 27.05.2010 ihbar tarihinden yedi gün sonra 04.07.2010 tarihinde davalının temürrüdünün oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 24.791,06 TL’nin reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1- Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 184 ve 186. maddeleri uyarınca, tarafların tüm delilleri toplanıp inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra, hakimin, aynı Kanun'un 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 297. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK'nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, HMK'nın 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun biçimde gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa karar yazıp tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine de yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzenine ilişkin olup, gözetilmesi kanun ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.Somut olayda; kısa kararın (1) nolu bendinde “27.791,06 TL” olarak hüküm kurulmuş, gerekçeli kararda bu husus maddi hata olarak nitelenip “24.791,06 TL” olarak değiştirilerek hüküm kurulmuştur. Ayrıca hükmün (1) nolu bendinde infazda tereddüt oluşturacak şekilde faiz başlangıcı hem dava tarihi hem temerrüt tarihi olarak belirlenmiştir. Buna göre, yukarıda belirtilen hususlar uyarınca yazılı şekilde kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişkiye yol açılması ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. 2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.