MAHKEMESİ : SORGUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)TARİHİ : 05/06/2013NUMARASI : 2013/70-2013/384Taraflar arasında görülen davada Sorgun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05.06.2013 tarih ve 2013/70-2013/384 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, davalı aleyhine taahhüt edilen sermayenin yerine getirilmesi talebiyle Viyana Bölge Ticaret Mahkemesi'nde dava açıldığını, açılan dava sonucunda, müvekkilin talebinin 22 Eylül 2009 tarihli ve GZ 14 C 1040/08F sayılı karar ile kabul edildiğini, anılan kararın kesinleştiğini ileri sürerek, Viyana Ticaret Mahkemesi tarafından verilen dava konusu kararın tenfizini talep ve dava etmiştir.Davalı, kendisinin söz konusu ülkeye hiç gitmediğini, dava ile ilgisi olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davalı hakkında verilen kararın 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Yasa'nın 54. maddesi gereğince tenfizi şartlarının gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalı hakkında verilen kararın tenfizine karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1- Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkin olup mahkemece yukarıda yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir. Yabancı bir mahkeme kararının tenfizine karar verilebilmesi için yabancı mahkeme kararının usulüne uygun olarak kesinleşmiş olması gerekmektedir. Somut olayda, tenfizi istenen yabancı mahkeme kararında “Bu suret icra edilebilir.” ibaresi bulunmaktaysa da bu şerhin kesinleşme şerhi olduğunun söylenmesi mümkün değildir. Bu durumda, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun uyarınca tenfizi istenen kararın kesinleşip kesinleşmediği tespit edilip, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.2- Ayrıca, 23 Mayıs 1989 tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti arasında Mahkeme Kararlarının Tanınması Ve Tenfizi Hakkında Sözleşme'nin 14. maddesi hükmüne göre tenfizi talep eden tarafın kararın tamamını ihtiva eden bir örneğini, kararın karar devletinde kesinleştiğini ve bu devlet hukukuna göre icra kabiliyetini haiz olduğunu gösteren bir belge veya bir şerhi, sunmak zorunda bulunduğu halde belirtilen evrakların ibrazı sağlanmadan karar verilmesi de yerinde görülmemiştir.3- Davacı tarafından ibraz edilen ve tenfizi istenen kararda davalılar olarak gösterilen 1 ve 2 numaralı davalıların isimlerinin üzerlerinin karalandığı, ancak bu karalamaların usulünce tasdik edilmediği anlaşılmaktadır. Yine tenfizi istenen ve ibraz edilen yabancı mahkeme karar aslında Cersis Vural'ın ismi geçmekteyse de karar tercümesinde “kusurlu bulunan ilk davalı E. V., davacıya 4.200 Euroyu 26 Haziran 2008 tarihinden itibaren işleyen %4 faiz ve 26 Haziran 2008 tarihinden işleyen (dava ikamesi) %4 bileşik faiz eklenerek ve Devlet Harçları Kanunu'nun 19/a. maddesi kapsamındaki dava masraflarını icra vasıtasıyla 14 gün içinde davacı vekiline ödemekle yükümdür” ifadelerine yer verilmiş olup bu suretle kararın tercümesine göre tahsil hükmünün davalı Cersis Vural aleyhine değil Emir Vural aleyhine kurulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece anılan bu usulsüzlükler ile çelişkiler açıklattırılıp giderilmeden yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmesi de doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle de bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1), (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.