Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2214 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 4152 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada (Kapatılan) Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 09/10/2013 tarih ve 2013/44-2013/64 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 17/02/2015 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalılar vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkili şirketin 1996 yılında paylarının %80'inin dava dışı ...'ya, % 20'sinin .... menşeli .... isimli şirkete ait olmak üzere kimya, plastik ve kağıt ambalaj sanayi konularında faaliyet göstermek amacıyla kurulduğunu, zaman içerisinde müvekkili şirket yetkilisi ... ile davalı ...'in aynı konuda faaliyet gösteren .....'yi eşit hisseli kurmak için güvene dayalı olarak anlaştıklarını, ancak haksız rekabet hususu ve yabancı ortağın bu yeni şirkete karşı olumsuz yaklaşımı gibi nedenlerle davalı şirketin %99 payının ...'e, %1 hissenin ...'nın akrabası ...'a ait olmak üzere kurulduğunu ve ...'a ait 1 hisse ile ...'in 49 hissesinin 1 yıl sonra ...'ya devri konusunda mutabakat sağlandığını, ancak müvekkili şirketin aktifleri içerisinde yer alan üç araç ile 200.000 Euro değerindeki mamul madde ve ham maddenin bedellerinin ödenmiş gibi gösterilerek gerçekte tahsil edilmeden davalı şirkete devredildiğini, yine bu devir olgusu içerisinde müvekkili şirketin .. isimli şirketten olan 50.269,02 TL'lik alacağına karşılık yapılan borç tasfiyesi sözleşmesine istinaden alınan gayrimenkulün davalı şirkete devredildiğini, ancak bu taşınmaza ait bedelin de tahsil edilmediğini, davalı şirket yetkilisi ...'e müvekkili şirkete ait hesaplarda işlem yapmak üzere 14.08.2001 tarihli noterde düzenlenen vekaletname uyarınca tahsil edilen 16 adet çeke ilişkin yaklaşık 72.000 TL'nin müvekkilinin hesaplarına intikal ettirilmediğini, davalının yaklaşık 623.113,71 TL müşteri çeklerini kendi hesabına geçirdiğini ileri sürerek, asıl davada davalının bu vekalet nedeni ile zimmetinde kalan banka hesaplarındaki paralar, tahsil için alınan çekler, ....'den tahsil ettiği alacak bedelleri ile sattığı 2 adet minibüs ve dizel otomobilin aynen iadesini, bu mümkün olmadığı taktirde bedellerinin tazminini, 763.000 TL alacağın davalı tarafından tahsil tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini, birleşen davada, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL alacağın reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekilleri, asıl ve birleşen davaların reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davada 72.720,99 TL'nin davalının zimmetinde kaldığı, birleşen davada ise davacıya zararlarının her birinin tutarını ayrı ayrı açıklamak üzere 2 haftalık kesin süre verildiği, aksi halde birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususun davacı vekiline ihtar edildiği, buna rağmen davacı vekilinin ara kararının gereğini yerine getirmeyip, 21.11.2012 tarihli oturumda bu konuda takdiri mahkemeye bıraktığını bildirdiği, bu durum karşısında HMK'nın 119/1-ğ, 2. maddesi hükümleri uyarınca talep sonucunun açık olmadığının kabul edildiği gerekçesiyle asıl davanın 72.720,99 TL üzerinden kısmen kabulüne, anılan meblağın yasal faiziyle birlikte davalı ...'den tahsiline, birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir. 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve asıl ve birleşen davalarda davacı şirkete ait araçlar, müşteri çekleri ve ham maddeler hakkındaki iddiaların ispat edilememiş bulunmasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.2- Ancak asıl ve birleşen davalar, vekalet sözleşmesinde verilen yetkilerin ve 02.12.2002 tarihli borç tasfiye ve ibra sözleşmesi hükümlerinin davacı şirket aleyhine kötüye kullanıldığı ve davacı şirketin mal varlığının davalı şirkete aktarıldığı iddiasına dayalı aynen iade, bu mümkün olmazsa alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekilince, müvekkilinin parasının bulunduğu banka hesabından davalı ...'in imzasıyla çektiği paralara ait banka dekontlarının toplamının 123.975,99 TL olduğu, anılan davalının yaptığı virmanların ve verdiği EFT talimatlarının da incelenmediği iddia edilmiş, mahkemece davacının bu iddiaları incelenmemiştir. Dolayısıyla davacının anılan iddiaları konusunda bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmamıştır. 3- Yine davacı vekilince asıl davada sunulan dava dilekçesinde, 3095 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca, birleşen dava dilekçesinde de reeskont türünden temerrüt faizi talebinde bulunulmuş, mahkemece bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadan, asıl davada hükmedilen davacı alacağına yasal faiz yürütülmüştür. O halde mahkemece asıl davada hükmedilen davacı alacağına, her hangi bir değerlendirme yapılmadan yasal faiz yürütülmesi de doğru olmamış, asıl davada verilen kararın bu nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir. 4- Davacı vekilinin birleşen davada verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; mahkemece davacı vekiline birleşen davada zararlarının her birinin tutarını ayrı ayrı açıklaması için 2 haftalık kesin süre verilmiş, ara kararının gereğinin yerine getirilmemesi üzerine, HMK'nın 119/1-ğ, 2. maddesi uyarınca talep sonucunun açık olmadığı kabul edilerek, birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Oysa yukarıda da değinildiği üzere, hem asıl hem de birleşen davada davacı vekilinin talepleri aynı maddi olaylara, diğer bir deyişle vekalet ve borç tasfiye sözleşmesi hükümlerinin kötüye kullanılarak, davacı şirketin mal varlığının davalı şirkete aktarıldığı iddiasına dayalı olup, talep sonuçları da miktar olarak açıkça belirtilmiştir. Nitekim asıl davada davalı ... tarafından birleşen davada davalı şirketin mal varlığına aktarılan paraların, birleşen davalıdan sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenmesi mümkün olduğu gibi, borç tasfiye sözleşmesi hükümlerine göre, esasen davacıya ait olması gereken malların da birleşen davalıdan sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenmesi mümkündür. Her ne kadar 02.12.2002 tarihli borç tasfiye ve ibra sözleşmesi, birleşen davalı ... adına yetkili olmayan ... tarafından imzalanmış ise de, anılan sözleşme uyarınca üçüncü kişi ...'ya ait kooperatif hissesinin 28.12.2002 tarihinde ve ....'ye ait asma katlı dükkanın 02.12.2002 tarihinde ... tarafından iktisap edildiği anlaşıldığından, borç tasfiye ve ibra protokolü hükümlerinin ....'nce de benimsendiği kabul edilmelidir. Bu durum karşısında mahkemece, davacının birleşen davadaki talep sonucunun açık olduğu ve her bir alacak kalemi için eşit miktarda talepte bulunduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, olayda uygulanma yeri bulunmayan HMK'nın 119/1-ğ, 2. maddesine dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru görülmemiş, birleşen davada verilen kararın bu nedenle de davacı yararına bozulması gerekmiştir. 5- Davalılar vekilinin asıl davada verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; her ne kadar mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, asıl davada davacının, davalı ... tarafından.... .... Şubesi'nden tahsil ettiği ve zimmetine aktardığı iddia edilen 72.720,99 TL'nin davacı şirketin tasdikli defterlerinde olmadığı, davalı ...'in davacı şirketin müdürü olmayıp vekaletnamede verilen yetkileri uyarınca işlem yaptığı da gözetildiğinde, davacı defterlerinde gözükmeyen bu paranın davalı ...'in sorumluluğunda olup olmadığının mahkemenin takdirinde bulunduğu belirtilmiş ise de, bu paraların vekaletnameye dayanılarak davalı ... tarafından çekildiği sonucuna nasıl varıldığı konusunda başkaca hiçbir dayanak gösterilmemiştir. Sadece bu verilere dayanarak anılan paraların davalı ... tarafından çekildiğinin kabul edilemeyeceği tabiidir. Davalılar vekili de 72.720,99 TL tutarındaki bu paraların müvekkili ... tarafından tahsil edilmediğini bildirerek temyiz itirazında bulunmuştur. Bu itibarla mahkemece, asıl davada hüküm kurmak için yeterli bulunmayan ve Yargıtay denetimine açık olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak, gerekçeleri de karar yerinde gösterilmeden, 72.720,99 TL'nin davalı ... tarafından davacının banka hesabından çekildiğinin kabul edilmesi doğru olmamış, asıl davada verilen kararın da davalılar yararına bozulması gerekmiştir. 6- Yine davalılar vekilince “.... tarafından ....'e verilen paraların listesi” başlıklı belgenin incelenmediği, bu belgeye göre müvekkilinin davacıya borçlu değil, davacıdan alacaklı olduğu savunulmuş, mahkemece anılan belge konusunda da hiçbir inceleme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davalılar vekilinin sunduğu bu belge konusunda hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, eksik incelemeye dayanarak, yazılı şekilde hüküm kurulması dahi doğru görülmemiş, asıl davada verilen kararın bu nedenle de davalılar yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin, (5) ve (6) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle de davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararın taraflar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınıp yekdiğerine verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 19/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.