MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 14/11/2012NUMARASI : 2010/26-2012/691Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14/11/2012 tarih ve 2010/26-2012/691 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı D..inş. şirketinden 15/06/2009 tarihinde taşınmaz satın aldığını, söz konusu taşınmazın eski sahibi olan dava dışı KC firmasının davalıdan kullanmış olduğu kredilerin teminatı olarak taşınmaz üzerine ipotek tesis edilmiş olduğunu, KC firmasının krediden kaynaklanan tüm borcunu ödemesi ve taşınmazın teminat vasfını yitirmesine rağmen davalının taşınmaz üzerindeki ipotekleri kaldırmadığını belirterek taşınmaz üzerindeki ipoteğin fekkine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, ipoteğin dava dışı KC firmasına kullandırılan kredi borcuna teminat olarak alındığını, ipoteğin fekki için kredi riskinin tamamı ile ortadan kalkması gerektiğini, kredi riskinin halihazırda devam ettiğini, KC firmasının üçüncü şahıslarla imzaladığı kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin iptal edildiğini, müvekkili banka kredi borcuna mahsup edilen bonoları tanzim eden şahısların senet bedellerinin haksız alındığı gerekçesiyle müvekkili banka aleyhine davalar açtığını, kredi borcuna mahsup edilen bono bedellerinin iadesi şeklinde riskin ortaya çıktığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı banka tarafından dava dışı KC firmasının kullanmış olduğu kredilerin teminatı olarak dava konusu taşınmaz üzerine ipotek konulduğu, davacının taşınmazı ipotekle yükümlü olarak satın aldığı, dava dışı KC firması tarafından kullanılan tüm krediden kaynaklanan borçların ödendiğinin davalı tarafından verilen 03/07/2009 tarihli cari hesap ekstresi ile sabit olduğu, yargılama sürecinde davalı banka aleyhine İstanbul Tüketici Mahkemeleri'nde açılan davaların reddedilerek kesinleştiği, bu kapsamda davalının dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek hakkının akdi ve yasal dayanağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.1- Davacı vekilinin 09.05.2014 havale tarihli temyize cevap ve temyiz dilekçesinin, temyiz defterine kaydedilmediği ve temyiz harcının da yatırılmadığı, bu durumda davacı vekilinin süresinde usulünce yapılmış temyiz istemi bulunmadığı anlaşıldığından, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.2- Dava, borcun sona ermiş olması sebebiyle ipoteğin fekki istemine ilişkin olup, davacı tarafça banka kredi sözleşmesinden kaynaklanan tüm borcun ödendiği, taşınmazın teminat vasfını yitirdiği iddia edilmiş, davalı taraf ise kredi riskinin devam ettiğini, bono tanzim eden tüketicilerce açılan davalar kapsamında kredi borcuna mahsup edilen bono bedellerinin iadesi şeklinde riskin ortaya çıktığını savunmuştur. Mahkemece alınan 28.12.2010 tarihli bilirkişi raporunda, davalı bankanın şayet üçüncü kişilerin açtığı dava nedeniyle ödeme yapmak zorunda kaldığını veya ödemeyi kabul ettiğini ispatlaması halinde ipoteği kaldırma talebini reddetmekte haklı olacağı belirtilmiş, 06.02.2012 tarihli ek raporda ise, davalı banka hakkında ödenmiş olan senet bedellerinin istirdadı konusunda açılmış davalar bulunduğu, tüketici mahkemelerindeki dava sonuçlarına göre davalı bankadan kredi kullanmış olan dava dışı şirketin doğabilecek riski sebebiyle davalı bankanın dava dışı borçlu şirkete rucu hakkının doğabileceği, rucu ilişkisinin kredi sözleşmesine dayanacağı ve bankanın ipoteğin fekki talebini yerine getirmemekte haklı olduğu belirtilmesine rağmen mahkemece aksi kanaatle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK'nın 133/2 maddesinde (818 sayılı BK m. 114/2) özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesinin tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmayacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, davacının tüketicilerden verilen senetlerle borcun yenilendiği ve bu sebeple borcun sona erdiğini veya tüm senetlerin ödendiğini ispatlamak suretiyle ipoteğin fekkini talep etmesi gerekmekte olup, tarafların TBK'nın 133/2 maddesinde (BK m. 114/2) belirtilenin aksine borcun yenilendiğini kararlaştırdıkları iddia ve ispat edilmeden mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. 3- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA; (3) numaralı bentte yazılı nedenlerle, davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, alınmadığı anlaşılan 123,60 TL temyiz başvuru harcının ve 25,20 TL başvuru ilam harcının davacıdan alınmasına, 09.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.