Taraflar arasında görülen davada Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14.03.2012 tarih ve 2009/79-2012/130 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 04.02.2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, kardeş olan tarafların dava dışı limited şirketi kurduklarını, 02.12.1999 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 10 yıllığına ortakların müdür atandıklarını, 2001 krizi sonrası sorunlar çıktığını, %51 pay sahibi olan davalının müvekkillerini şirketten uzaklaştırmak için usulsüz ve muvazaalı işlemler yaptığını, TMK'nın ilgili hükümlerine aykırı şekilde eşine ortaklığı devir ettiğini, anılan devrin usulsüzlüğünün tespit ettirildiğini, bu kişiyle alınan kararların yok olduğunun tespiti davasının kabul ile sonuçlandığını, müvekkillerinin müdürlük sıfatlarının geri döndüğünü, sonrasında şirketin defter ve kayıtlarının ortadan kaldırıldığını, denetleme hakkından mahrum bırakıldıklarını, bilgi istenmesine rağmen şirketle ilgili bilgilendirmeyi yapmadığını, şirketin mali tablolarının gerçeğe aykırı düzenlendiğini, belgelerde tahrifat olduğunun ortaya çıktığını, yeni işleri kendisinin akrabaları ve yakınları üzerine kurdurduğu şirketler üzerinden yaptığını, haklı nedenlerin ortaya çıktığını ileri sürerek, davalının müdürlükten azline, şirketi temsil ve idare yetkisinin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacıların şirketi 2004 yılına kadar kötü ve usule aykırı şekilde yöneterek borca batık hale getirdiklerini, aynı vakıalara dayalı olarak açtıkları kayyım tayini istemli davanın reddine karar verildiğini, kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiğini, kesin hüküm bulunduğunu, iddiaların dayanaklarının olmadığını, çelişkiler içerdiğini, husumetin şirkete yöneltilmesi gerektiğini, bu davayı ilgilendiren hukuk ve ceza davalarının sonuçlanmasının beklenilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporlarına göre, taraflar arasında yıllardan beri devam eden hukuk ve ceza davalarıyla soruşturmalar bulunduğu, tarafların dava dışı şirketin ortakları olduğu, davalının müdürlük sıfatının devam ettiğinin dosya kapsamıyla sabit bulunduğu, davalının katılımı ile alınan ve davacıların müdürlükten azlini içeren şirketin 79, 80 ve 84 numaralı kararlarının yok hükmünde olduklarının tespitine karar verildiği, davalının şirketin paralarını kendi hesabına geçirdiği, müdürlükten azli için haklı sebeplerin ortaya çıktığı, her ne kadar yok hükmünde olduğu belirlenen kararlarda davalının salt ortaklar kurulunu toplantıya çağırdığı, şirketin paralarını usulsüz şekilde de olsa şirketin menfaatine hesaplarına geçirdiği ve sonradan şirkete iade ettiği yönünde özel rapor sunmuş ise de şirketin hukuka aykırı idaresinin haklı gerekçe kabul edilemeyeceği, ayrıca yok hükmünde alınan kararların ortaya çıkması için sistemli şekilde çaba sarf ettiği, haklı nedenlerin bulunduğu, davacı Zülfikar'ın ceza dosyasında ortaklar kurulu kararında sahtecilik yaptığından bahisle mahkum olduğu, diğer davacı hakkında yağmacılık suçundan dolayı soruşturma bulunduğu, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2005/392 sayılı dosyasında davalının yöneticiliği döneminde başarı gösterdiğinin ortaya çıktığı, azli yerine idare ve temsil yetkisinin sınırlandırılmasının daha uygun çözüm olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının şirketi idare ve temsil yetkisinin kayyım olarak atanan D... Ö..., H... U... ve F... G...'ye üç ayda bir rapor vermesi ve 10.000.00 TL'nin üzerinde yapacağı işlemleri kayyım heyetinin onayına sunması suretiyle sınırlandırılmasına, atanan kayyımlara aylık 4.000'er TL ücret takdirine karar verilmiştir.Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.1-Dava, tarafların ortağı bulunan dava dışı limited şirketin müdürü olan davalının haklı nedene dayalı olarak müdürlük görevinden azli istemine ilişkindir.Tarafların dava dışı Ş... İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti'nin ortakları olduğu, anılan şirketin başka ortağının bulunmadığı, 02.12.1999 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 10 yıl süre ile tarafların münferiden temsil ve ilzama yetkili müdür olarak atandıkları, daha sonra davalının bir kısım paylarını eşine devrettiği, davacıların müdürlükten azli dahil bir takım kararların alındığı, bu kararların yok hükmünde olduğunun tespitine karar verildiği, yine taraflar arasında ceza ve hukuk davalarının görüldüğü, temyize konu işbu davanın 10.02.2009 tarihinde açıldığı hususları uyuşmazlık konusu değildir.28.12.1989 tarihinde tescil edilerek tüzel kişilik kazanan tarafların ortağı bulunduğu limited şirketin ana sözleşmesinin 17. maddesinde her ortağın oy hakkının sermayesine göre hesap edileceği, her 1.000 TL'nin bir oy hakkı vereceği, ancak bir ortağın bütün ortakların sahip olduğu oy sayısının 1/3'ünden fazlasına sahip olamayacağının hüküm altına alındığı, dava açıldıktan sonra 21.02.2009 tarihinde alınan ortaklar kurulu kararı ile davalının müdürlük süresinin 15 yıla çıkarıldığı, bu karara davacıların muhalefet ettiği, kararın %51 pay sahibi davalı oyu ile alındığı hususları da dosya kapsamıyla sabittir.Somut uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle davalının müdür sıfatının irdelenmesi gerekmektedir. Mahkemece, dava tarihinden önce geçerliliğini koruyan 02.12.1999 tarihli karar ile hem davacıların hem de davalının 10 yıl süreyle müdür olarak atandığı, dava açıldıktan sonra davacıların müdürlükten azline ve davalının 15 yıl süreyle müdür atanmasına karar verildiği, bu karar hükümsüz sayılsa bile davalının müdürlük sıfatının 1999 yılı ataması nedeniyle devam edeceği, yerine atama yapılmadığı, bu yönüyle bir itirazın olmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere, dava tarihi itibariyle geçerliliğini koruyan 02.12.1999 tarihli karar ile taraflar 10 yıl süre ile münferiden müdür olarak atanmışlardır. Ortaklar kurulu kararında belirtilen süre, dava tarihi itibariyle dolmamış, aşamalarda sona ermiştir. Dava açıldıktan sonra salt davalının oyu ile alınan karar ile davalının müdürlük görevi 15 yıla çıkarılmıştır. Ancak, davalı ana sözleşmesinin 17. maddesinde oy hakkının sınırlandırılması kapsamında bir ortağın ancak bütün ortakların sahip olduğu oy sayısının 1/3'ünden fazlasına sahip olamayacağı yönünde hüküm mevcut olup, bu düzenleme, dava dışı şirketin tüzel kişilik kazandığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı mülga TTK'nın 537. maddesi ve hatta sonradan 559 sayılı KHK ile değişik hali karşısında geçerli ve ortakları bağlayıcı niteliktedir.Esasen, belirtilen ana sözleşme hükmü, kanun koyucunun ortaklara verdiği oy hakkının sınırlandırılması yönündeki yetkinin kullanılmasına ilişkindir. Bu durum karşısında, dava açıldıktan sonra %51 pay sahibi olan davalının ana sözleşme hükmü uyarınca getirilen sınırlama itibariyle %33,3 oy oranıyla aldığı bu kararın, karar nisabı itibariyle geçersiz olduğu açıktır. O halde, davalının müdürlük sıfatı itibariyle 10 yıllık sürenin dava tarihi itibariyle sona erdiği, geçerli bir karar alınmadığı ve mülga 6762 sayılı Kanun'un 540. maddesi uyarınca tarafların özden organ olarak müdürlük sıfatının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.Karardan sonra yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK, limited şirketin temsil ve ilzama yetkili organı olan müdürler düzenlemesinde mülga 6762 sayılı TTK'nın sisteminden farklı şekilde 'özden organ' ilkesinden vazgeçmiş, başka bir ifadeyle yönetim ve temsilin ortaklar için hem hak hem de borç olması kuralından ayrılmış, 623 ve devamı maddelerinde limited şirket müdürünün ancak ana sözleşmeyle veya şirket genel kurul kararıyla atanmasını zorunlu hale getirmiştir.6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 3. maddesi hükmüne göre, tarafların iradelerinden bağımsız olarak, kanunla düzenlenen hukukî ilişkilere, bunlar Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olsalar bile, Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanırÖte yandan, aynı yürürlük Kanun'un 25/1. maddesi hükmü uyarınca Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan anonim şirket yönetim kurulları ile limited şirket müdürleri, görevden alınmaları veya yönetim kurulu üyeliğinin başka bir sebeple boşalması hâli hariç, sürelerinin sonuna kadar görevlerine devam ederler. Ancak, tüzel kişinin temsilcisi olarak üye seçilmiş bulunan gerçek kişinin, Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde istifa etmesi, onun yerine tüzel kişinin ya da başkasının seçilmesi gerekir. Tüm ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idare ve şirketi temsil ettiği limited şirketlerde de aynı üç aylık süre içinde Türk Ticaret Kanunu'nun 623. maddesi hükmünün gereği yerine getirilir. Anonim şirketlerde Türk Ticaret Kanunu'nun 363. maddesinin birinci fıkrası uyarınca seçim yapılan durumlarda, anılan Kanun'un 359. maddesindeki şartları taşıyan yönetim kurulu üyelerinin seçilmeleri şarttır. Görevdeki yönetim kurulunun görevinin sona ermesinden sonra seçilecek üyelerin, anılan 359'uncu maddedeki şartları taşımaları zorunludur.Ayrıca, bir davanın açılabilmesinin temel koşullarından biri hukuki yararın varlığıdır. Hukuki yararın varlığı karar kesinleşinceye kadar devam etmek durumundadır.Somut uyuşmazlıkta yargılama sırasında davacılardan Z.. Ş..'nun haklı nedenle ortaklıktan çıkarılması için aleyhine dava açıldığı anlaşılmaktadır. Açılan davanın sonucu, özellikle anılan davacının aktif dava ehliyeti ile hukuki yararı bakımından işbu dava sonucunu etkileyebilecek niteliktedir.Bu durum karşısında, temyiz incelemesi öncesinde 6102 Türk Ticaret Kanunu ile 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un yürürlüğe girdiği ve kararın henüz kesinleşmediği dikkate alınıp, yukarıda yapılan açıklamalar ile yasal hükümler çerçevesinde değerlendirme yapılması, özellikle 6103 sayılı Kanun'un 3 ve 25. maddeleri ile 6102 sayılı Kanun'un 623. maddesi çerçevesinde işbu müdür azli davasının konusunun kalıp kalmadığının incelenmesi ve davacı Z.. Ş.. hakkındaki açılan ortaklıktan çıkarma davasının işbu davaya etkisinin tartışılması için kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.2- Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın taraflar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 04.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.