MAHKEMESİ : MALATYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 06/02/2014NUMARASI : 2013/437-2014/50Hasımsız olarak görülen davada Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06.02.2014 tarih ve 2013/437 - 2014/50 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin adına kayıtlı kamyon ile taşıma sektöründe kamyon işletmeciliği yaptığını, yük taşımadığı zamanlarda Belediye'ye ait kamyon garajına kamyonunu park ettiğini, kamyon garajında meydana gelen yangın nedeniyle kamyon ve içindeki evrakların önemli bir kısmının yandığını, müvekkiline ait taşıma irsaliyesi ve faturaların yangında zayi olduğunu ileri sürerek, işbu fatura ve taşıma irsaliyelerinin yanması nedeniyle zayi belgesi verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece iddia, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, 6102 sayılı TTK'nın 82/7. maddesi uyarınca sadece tacirlerin zayi belgesi verilmesi talebinde bulunabileceği, bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denileceği, esnafın tanımının da TTK'da açıkça yapıldığı ve bunların tacir olmadıklarının belirtildiği, somut olayda davacının kendisine ait kamyonla taşımacılık yaptığı, gerçek kişi olarak vergi mükellefi olduğu, Malatya Nakliyeciler Derneği üyesi olmadığı, davacının faaliyetinin esnaf faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.Dava, 6102 sayılı TTK'nın 82. maddesine dayalı olarak açılmış zayi belgesi verilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak TTK'nın 82/7 madde ve fıkrası uyarınca sadece tacirler zayi belgesi isteminde bulunabilirler. TTK'nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.“ hükmünün, anılan Yasa'nın 11. maddesinde“ Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.'' 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11'inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır“ düzenlemesi bulunmaktadır. Mahkemece karara gerekçe yapılan Dairemizin 28.1.2002 tarih, 2001/8149 E., 2002/565 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu'na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda'ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez. Bu itibarla, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar nazara alınmak suretiyle davacının faaliyetinin esnaf faaliyeti olup olmadığı, işin hacmi itibariyle ticari muhasebeyi gerektirip gerektirmediği, ticari faaliyet boyutuna erişip erişmediği değerlendirilerek davacının tacir olduğu kanaatine varıldığı taktirde yargılamaya devam edilerek sonucuna göre bir karar vermek, esnaf olduğunun tespit edilmesi halinde ise, davanın aktif husumet ehliyeti nedeniyle reddine karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.