MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 27/04/2011 tarih ve 2010/482-2011/223 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı ile mümeyyiz davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin ...'da yaşadığı dönemde istediği zaman parasını geri çekebileceği ve kâr payı vaadi ile birikimini mühürsüz, imzasız makbuz, kupon ve hisse durum belgeleri karşılığında davalı şirkete verdiğini, bir süre sonra defalarca istemesine rağmen parasını alamadığını, müvekkili ile birlikte binlerce vatandaşın iradeleri fesada uğratılarak ve kandırılarak mağdur edildiklerini, müvekkili ile davalılar arasında sözleşme ya da ortaklığa ilişkin bir anlaşma yapılmadığını ileri sürerek, 16.400 Euro değerinde 400 hisse alacağının dava tarihi itibariyle TL karşılığının davalının temerrüde düştüğü 24.02.2000 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek kanuni faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, zamanaşımı def'inde bulunmuş ve ayrıca da davacı ile davalılar arasında ortaklık ilişkisi bulunduğunu, davadaki talebe TTK'nun 329 ve 405. maddelerinin engel oluşturduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının aslını ibraz etmediği ortaklık durum belgesi ile davalı şirketlere para verdiğini kanıtlayamadığı, davacının davalılardan ... 'nin ortağı olduğunun çekişmesiz olduğu, ortaklığı şirketten doğrudan hisse alarak değil devren iktisap yoluyla sağladığı, davacının hisse satın aldığı kişi ile hisse bedelini serbest iradeleri ile belirleyebilecekleri, TTK'nun 329. maddesine göre şirketin kendi hisselerini temellük edemeyeceği, 405. maddesine göre ise pay sahiplerinin şirkete sermaye olarak verdiklerini geri isteyemeyecekleri, anonim şirkete ortak olanların ancak tasfiye anında hisseleri mukabilince alacaklarını alabilecekleri gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalılar vekili temyiz etmiştir. Dosyada mübrez bilirkişi raporundan davacının ... ’ne ortak olduğu, ortaklar pay defterinde ... no’lu üye olarak toplam 400 hissesi bulunduğu, beher hisse tutarı 2,00 TL’den toplam 800 TL nominal değerle kayıtlı olduğu, bu hisselerin devren iktisap yoluyla elde edildiği, şirketin bilanço ve gelir-gider tablolarına göre kâr dağıtmadığı, zarar ettiği, kâr-zarar dağıtımı hakkında bir karar bulunmadığı, davacının şirket ortağı olduğu bildirilmiş, mahkemece de rapor benimsenerek davanın reddine karar verilmiştir.Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilindiği üzere; ... Ağır Ceza Mahkemesi ve ... Ağır Ceza Mahkemesi'nde davalı şirketlerin yöneticileri suç işlemek amacıyla örgüt kurmak dolandırıcılık suçlarından yargılanmışlardır. ... Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında dava nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalkmış, ... Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında ise mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı temyiz edilmiş olup kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Bu dosyada düzenlenen iddianamede ve dayanak 07.09.1999 tarihli denetim raporunda şirketin yasal defter ve kayıtlarında görülmesine rağmen 1995, 1996, 1997 yıllarında ortak olmak amacıyla para toplanan tasarruf sahiplerine Alman Markı bazında sırayla yıllık %18, %18 ve %20 oranında kâr payı dağıtımlarının şirket faaliyet sonuçlarından bağımsız olarak gerçekleştirildiği, anılan yıllarda, şirketin önemli tutarda zarar ettiği halde bu oranda kâr payı dağıtmasının ancak sisteme yeni giren katılımcılardan toplanan paralarla karşılanmasının mümkün olduğu holdingce tasarruf sahiplerine verilen hisselerin daha sonra geri alındığı ve yeni ortak olmak isteyenlere satıldığı, holdingin aracı rol üstlendiği ancak böyle bir yetki belgesinin olmadığı, ... ve ...'nin geçmiş yıllara ait mali tablolarında şirketlerin yüklü miktarlarda zarar ettikleri, faaliyet kârı olmamasına rağmen kâr payları dağıttıkları tespitlerine yer verilmiştir. Ayrıca, davacının delil olarak SPK ve Meclis Araştırma Komisyonu Raporları ile SPK duyurularına da dayanmıştır. Bilindiği üzere BK'nun 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından ... Asliye Ceza Mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir.Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da açıklığı kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de iddia ve ispat edilemediği gibi dosyaya ibraz edilen hisse senetlerinin gerçekten hissedarlık bağını kanıtlar sahih ve geçerli senetler olup olmadığı da araştırılmamıştır. Davacının ibraz ettiği “ortaklık hisse senedi takip formu” belgesinde imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK'nun 53. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı belirlenmek ibraz edilen hisse senetlerinin geçerli ve sahih olup olmadığı araştırılmak suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesindeki “Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir.” hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve mümeyyiz davalılar vekilinin zamanaşımı def'inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen kararın davacı ve mümeyyiz davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve mümeyyiz davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı ve mümeyyiz davalılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 25.0...2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.