Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1700 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 325 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 27/04/2011 tarih ve 2010/87-2011/222 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, müvekkillerinin uzun yıllardan beri ...'da gurbetçi olarak çalışıp biriktirdikleri paraları ... ve alt kuruluşu niteliğindeki ...'ye verdiklerini, ancak paralarını geri alamadıkları için mağdur durumda olduklarını, müvekkilleri ile birlikte binlerce vatandaşın da aynı şekilde iradelerinin fesada uğratılarak paralarının elinden alındığını ve mağdur edildiğini, Hüseyin ve ...'in 24.02.2000 tarihli ortaklık durum belgesi uyarınca bir hisse karşılığı 41 Euro olduğu kabul edilerek, 1660 hisse karşılığı 68.060 Euro şirketten alacakları olduğunun gösterildiğini ileri sürerek, müvekkillerinin alacağının davalının temerrüde düştüğü 24.02.2000 tarihinden itibaren hesaplanacak en yüksek kanuni faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacıların dosyada fotokopisi sunulan ancak aslı ibraz edilemeyen ortaklık durum belgesi ile doğrudan davalı şirketlere para verdiklerini kanıtlayamadıkları, ortaklık durum belgesi incelendiğinde parayı alanın kim olduğu ve davalı şirketler ile şahıslar arasında ne gibi bir ilişkinin bulunduğunun tespit edilemediği ve davacıların bunu ortaya koyacak delilleri de sunmadıkları, dosya kapsamına göre davacıların davalı şirketlerin ortağı olduğunun çekişmesiz bulunduğu, davalı şirketlerden doğrudan bir hisse alımının olmadığı, bu nedenle primli pay senedi ihracı sonucu ortak olup olmadığı, ortaklık şekli primli pay senedi ihracı sonrası ortak olunması halinde beher pay için değer olarak biçilen primi oluşturan kısma ilişkin alınmış genel kurul kararı olup olmadığı, genel kurul kararı var ise, bu miktarın şirketin yasal yedek akçesine eklenip eklenmediği hususunun önem kazanmadığı, çünkü davacıların hissesini satın aldığı kişi ile davacıların serbest iradeleri ile hisselerin bedellerini belirleyebilecekleri, ayrıca TTK'nın 329. ve 405. maddeleri uyarınca anonim şirketlere ortak olanların şirketten hisselerini geri almalarını talep edemeyecekleri, ancak şirket tasfiye anında hisseleri mukabilince alacaklarını alabileceklerinin hüküm altına alındığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir. Dosyaya mübrez bilirkişi raporundan davacıların ... ile ...'nin ortakları olduğu, davalı Şirketlerin pay defterlerinde ortak olarak kayıtlı oldukları, hisselerin devren ihtisap yolu ile elde edilen hamiline yazılı hisse senetlerinden olduğu, şirketlerin bilanço ve gelir gider tablolarına göre kâr dağıtılmadığı, şirketlerin zarar ettiği, kâr dağıtımı konusunda karar bulunmadığı bildirilmiş, mahkemecede bu rapor benimsenerek, davacıların ...'ye ortaklarığının hamiline ve nama yazılı hisse senetleri ile oluştuğu tartışılmaksızın, davanın reddine karar verilmiştir. Dairemize intikal eden emsal dosyalardan bilindiği üzere; ... Ağır Ceza Mahkemesi ve ... Ağır Ceza Mahkemesi'nde davalı şirketlerin yöneticileri suç işlemek amacıyla örgüt kurmak dolandırıcılık suçlarından yargılanmışlardır. ... Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında dava nihai olarak zamanaşımı ile ortadan kalkmış, ... Ağır Ceza Mahkemesi dosyasında ise mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı temyiz edilmiş olup kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Bu dosyada düzenlenen iddianamede ve dayanak 07.09.1999 tarihli denetim raporunda; şirketin yasal defter ve kayıtlarında görülmesine rağmen 1995, 1996, 1997 yıllarında ortak olmak amacıyla para toplanan tasarruf sahiplerine Alman Markı bazında sırayla yıllık %18, %18 ve %20 oranında kâr payı dağıtımlarının şirket faaliyet sonuçlarından bağımsız olarak gerçekleştirildiği, anılan yıllarda, şirketin önemli tutarda zarar ettiği halde bu oranda kâr payı dağıtmasının ancak sisteme yeni giren katılımcılardan toplanan paralarla karşılanmasının mümkün olduğu holdingce tasarruf sahiplerine verilen hisselerin daha sonra geri alındığı ve yeni ortak olmak isteyenlere satıldığı, holdingin aracı rol üstlendiği ancak böyle bir yetki belgesinin olmadığı, ... ve ...'nin geçmiş yıllara ait mali tablolarında şirketlerin yüklü miktarlarda zarar ettikleri, faaliyet kârı olmamasına rağmen kâr payları dağıttıkları tespitlerine yer verildiği, ayrıca davacının delili olan ve bilirkişilerce değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen SPK ve Meclis Araştırma Komisyonu raporları, SPK duyuruları mahkemece değerlendirilmemiştir. Bilindiği üzere BK'nın 53. maddesi gereğince kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünde ceza mahkemesi tarafından belirlenen maddi vakıalar hukuk hakimini bağlayacağından ... Ağır Ceza Mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, her iki kararın kesinleşmiş olması halinde, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak hukuk hakiminin ceza dosyasındaki delilleri de değerlendirerek neticeye varacağı hususu nazara alınarak ceza dosyalarında alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen maddi vakaların neler olduğunun belirlenmesi, tespit edilen maddi vakıalar varsa, bu maddi vakıaların dosyada mevcut, davacı tarafından ibraz edilen deliller ve görülmekte olan davada alınan bilirkişi raporlarıyla birlikte değerlendirilerek davacının uğradığını iddia ettiği zarardan davalıların sorumlu olup olmayacağının saptanması gerekir.Ayrıca mahkemece davacının ortak olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de, dava tarihi itibariyle davacının davalı şirketin sermayesinde payı bulunup bulunmadığı, payı mevcut ise bu payı kimden devraldığı da açıklığı kavuşturulmamış, davalı tarafından davacının ortak sıfatıyla genel kurullara katıldığı veya usulünce dağıtılmasına karar verilen kâr payını aldığı veya başka bir şekilde ortaklığın benimsenmesi sonucunu doğuracak bir ilişkiye girdiği de iddia ve ispat edilmemiştir. Davacının ibraz ettiği “ortaklık hisse senedi takip formu” belgesinde imzası bulunan kişinin davalı şirkette hissesi bulunup bulunmadığı, şirket sermayesini taahhüt edenlerden olup olmadığı, ayrıca davacıların hisse senetlerinin bir kısmının nama ve bir kısmının hamiline yazılı hisse senetleri olduğu üzerinde durulmamıştır. Bu durumda, davanın, iddianın ileri sürülüş biçimi nazara alındığında davalıların organize ve haksız fiillerinden kaynaklanan bir istirdat davası niteliğinde olduğu da gözetilmek suretiyle BK'nun 53. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet kararında ceza hakiminin kabul ettiği maddi vakıaların hukuk hakimini bağlayacağı gözetilmek, her iki ceza dosyasındaki deliller ve davacının dayandığı resmi kurum raporları somut davadaki delillerle birlikte değerlendirilmek ve dava tarihi itibariyle şirketin sermayesinde davacının pay defterine kaydedilen payının yer alıp almadığı belirlenmek suretiyle davacının ortak olup olmadığının kesin bir şekilde saptanması gerekir. Delillerin değerlendirilmesi neticesinde davacının ortak olmadığının anlaşılması halinde ise hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesindeki “Bu Kanunun uygulanmasında yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında istendiğinde ya da belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat kabulü sayılır. Karşılığında mevduat cüzdanı yerine katılma belgesi, makbuz, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir.” hükmüne göre eylemin, izinsiz mevduat toplamak olduğu kabul edilmek ve her bir davalının hukuki durumunun ve mümeyyiz davalılar vekilinin zamanaşımı def'inin buna göre tayin ve takdir edilmesi suretiyle karar verilmek üzere mahkemece verilen kararın davacı ve mümeyyiz davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı ve mümeyyiz davalı yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 25/01/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.