MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24/12/2013 tarih ve 2012/501-2013/675 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 10/02/2015 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davada davacı vekili Av. ... ile asıl ve birleşen davada davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, .... ibaresinin 1985 yılından beri müvekkili tarafından ticaret unvanı olarak kullanıldığını, aynı ibarenin 1986 yılında marka olarak tescil edildiğini, davalının müvekkiline ait marka ve ticaret unvanı ile iltibas oluşturacak şekilde ticaret unvanında ... ibaresini kullandığını, bu durumum müvekkiline ait ticaret unvanı ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek, davalının marka hakkına tecavüzünün men'i ile unvanında yer alan a-plas ibaresinin terkinini talep ve dava etmiş, birleşen davada ise, davalıya ait a-plas ibareli markanın müvekkiline ait aynı ibareli marka ile iltibasa neden olacak şekilde benzer olduğunu, anılan ibare üzerinde öncelik hakkının müvekkiline ait olduğunu ileri sürerek, davalı adına tescilli .... sayılı markanın hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının adına tescilli marka ile üretim yapmadığını, müvekkiline ait markanın sınıfları ile davacı markanın sınıflarının farklı olduğunu, davacının müvekkiline ait ticaret unvanının kullanıldığını uzun süredir bildiği halde sessiz kaldığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacıya ait ticari işletme ile davalı şirketin aynı faaliyet alanına sahip oldukları, davalı şirkete ait ticaret unvanında yer alan ... ibaresinin davacıya ait marka ve ticaret unvanı ile iltibasa neden olacağı, anılan ibare üzerinde davacının öncelik hakkına sahip olduğu, unvan terkini isteminin davalı şirketin kurulmasından itibaren 3,5 yıl sonra açıldığı, bu nedenle uzun süreli sessiz kalmanın sözkonusu olmadığı, davalının ... ibaresini tescilli kullanmış olması nedeniyle markaya tecavüz ve haksız rekabetin oluşmadığı gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan "..." ibaresinin terkinine, birleşen davada ise ... ibaresinin 1986 yılında davacı adına marka olarak tescil edildiği, aynı ibarenin 2011 yılında davalı şirket adına da 6,7,9,12,17,35 ve 42. sınıflarda tescil edildiği, 35. sınıf dışında yer alan ürünler yönünden markaların 556 sayılı KHK'nın 8/1-b anlamında iltibasa neden olacak şekilde benzer olduğu gibi, davalı şirketin davacının müşterilerine gönderdiği bir kısım yazılarda davacı işletmenin limited şirkete dönüştüğü, bu nedenle siparişlerin ve ödemelerin kendileri adına yapılmasına yönelik taleplerin gözönüne alınmasında davalı tarafın davacının müşterilerini yanıltmaya çalıştığı ve davacı gibi hareket etme eğiliminde olduğu, bu nedenle davalının davacıya ait markanın aynısını tescil ettirmede kötüniyetli olduğu gerekçesiyle birleşen davanın kabulü ile davalı adına tescilli 2011/11579 sayılı “a-plas ” ibareli markanın tüm sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Asıl dava, davalıya ait ticaret unvanında yer alan ... ibaresinin davacıya ait tescilli marka ile ticaret unvanına iltibas oluşturduğu iddiasına dayalı unvan terkini istemine ilişkindir.Somut olayda, mahkemece, davalı şirketin ticaret unvanında yer alan ... ibaresinin davacıya ait marka ve ticaret unvanı ile iltibas oluşturacak şekilde benzer olduğu, davanın davalı şirketin kuruluşundan itibaren 3,5 yıl sonra açılmasının uzun süreli sessiz kalma olarak nitelendirilemeyeceği kabul edilerek, yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. Uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı, gerek TTK'da ve gerekse 556 sayılı KHK’da düzenlenmiş değildir. Bu durum Dairemiz uygulaması ile hukukumuza yerleşmiş olup, yasal dayanağı da TMK’nın 2. maddesidir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin sonraki markadan veya kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Burada önemli olan öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olmasıdır. Bu itibarla bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir. Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde, dosya içindeki belgelerden davacı İbrahim ile davalı şirketin kurucu ortaklarından ....’nun evvelinde birlikte çalıştıkları, daha sonra....’nun davacı ile olan birliktelikten ayrılarak davacı işletmeyle aynı adreste faaliyet göstermek üzere 04.07.2007 tarihinde davalı şirketi kurduğu, davanın ise 24.02.2011 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı ile aynı adreste (.... Organize Sanayi Bölgesi .... sok. ....) 3,5 yıldan fazla bir süre faaliyette bulunan davalı şirketin ticaret unvanında yer alan ... ibaresinin kullanıldığı davacı tarafından bilindiği halde bu kullanıma karşı anılan süre içinde her hangi bir ihtar, açılmış bir dava veya muaraza çıkarılmamış olması karşısında davacı tarafından anılan ibarenin kullanılmasının benimsediğinin kabulü gerekir. Bu kadar yakın ilişki içinde bulunulduğu halde 3,5 yıllık bir süre içinde ... ibaresine ilişkin her hangi bir itirazda bulunulmaması sessiz kalmak suretiyle hak kaybına uğramak için yeterli bir süredir. Bu itibarla, mahkemece somut olayın özelliklerine göre davacının sessiz kalma suretiyle hak kaybına uğradığının kabulü ile asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.2- Davalı vekilinin birleşen davaya ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın ONANMASINA, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen davada davacıdan alınarak asıl ve birleşen davada davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.