Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15252 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 10474 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL (KAPATILAN) ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİTARİHİ : 20/02/2013NUMARASI : 2013/132-2013/12Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 20/02/2013 tarih ve 2013/132-2013/12 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03/10/2014 günü hazır bulunan davacı vekili Av. G. B. ile davalı vekili Av. I. B. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı vekili, müvekkilinin davalıya taşıma hizmeti verdiğini, üç adet fatura bedelinin ödenmediğini, yapılan takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptalini, icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacıya borçları bulunmadığını, aralarında cari hesap ilişkisi olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, taraflar arasında taşımadan kaynaklanan ticari ilişki bulunduğu, takip tarihi itibariyle 93.796,10 TL davacının alacağı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptaline, takibin 93.796,10 TL üzerinden iptaline, icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, taşımadan kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece kısa karar ve hükümde davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptaline, takibin 93.796,10 TL üzerinden iptaline karar verilmiş, karar gerekçesinde ise “iptaline” kelimesinin sehven yazıldığı, bunun “ devamına” şeklinde olması gerektiğinin fark edildiği, ancak kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması için hükmün bu şekilde tesis edildiği belirtilmiştir. Oysa, HMK'nın 297/2. maddesi uyarınca, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Bu yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Ayrıca, TC. Anayasası yargılamanın aleniyeti ilkesinin benimsemiş olup, bunun anlamı yargılamanın açık yürütülmesi, kurulan kısa karar, hüküm fıkrası ile gerekçenin birbirine uygun olması gerekir. Somut olayda, hüküm fıkrası HMK'nın 297/2. maddesi anlamında açık olmadığı gibi, kısa karar, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında da çelişki mevcuttur.Bu itibarla, mahkemece HMK 297/2. maddesi uyarınca açık ve tereddüt uyandırmayacak ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olmayacak şekilde karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.2- Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek bulunmadığına, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 09/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.