MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28.02.2012 tarih ve 2008/505-2012/174 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı – birleşen davanın davalısı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacı şirket yetkilisi ..., şirketlerinin 31/10/2008 yılında yapılan olağan genel kurul toplantısı sonucunda alınan kararların tescili için ...'na vaki müracaatlarının ilgili ticaret sicil memurunca 07/11/2008 tarih ve 2008/277-581 sayılı yazılarıyla reddedildiğini, ticaret sicil memurunun red gerekçesinin yerinde olmadığını, şirketlerinin sermayesinin 2007 yılı itibariyle 220.000 TL olduğunu, bu hususun bilanço ve ekleri ile sabit olduğunu, red kararında bahsi geçen mahkeme kararının şirket sermayesinin artırılıp eksilmesi ile ilgili olmadığını esasen genel kurul kararı alınmasından sonra Yargıtaydan döndüğünü, 2008 Ekim ayında kendilerine tebliğ edildiğini ve kesinleştiğini, dolayısıyla 2007 yılı için olağan genel kurula bir etkisi olmadığı gibi neticeleri itibariyle de olağan genel kurulu etkilemediğini, bu nedenle 2007 yılına ait olağan genel kurulunda alınan kararların tescil edilmesi gerekirken tescil talebinin reddinin doğru olmadığını ileri sürerek, davanın kabulü ile ticaret sicil memurluğunun 07/11/2008 tarihli ve 2008/277-581 sayılı kararlarının kaldırılarak tescil taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen dosya davacısı ... vekili, ...'deki ... ve ondan intikal eden hisseler sebebiyle müvekkili ...'da dahil olmak üzere tüm ortakların ortaklara ait hisse oranlarının ve her ortağa tekabül eden hissenin değerinin 1999 yılı esas alınarak tespitine, tespit neticesine göre ... ortaklarından ...'dan kızı ...'ya miras taksim sözleşmesiyle intikal eden hisselerin ticaret sicil kaydına işlenmesine, organsız kalan ve TTK hükümleri gereğince kayyım tayini koşulları doğmuş olan davalı ... 'nin faaliyetini sürdürmesi için gerekli işlemlerin yapılabilmesi amacıyla üçüncü bir şahsın veya heyetin kayyım olarak atanmasına, atanacak kayyımın denetlenmesine, haksız ve mesnetsiz huzurdaki davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ... vekili, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, şirketin 31/10/2008 tarihli genel kurulu toplantısı mevcut hukuki duruma göre 20.000.000 TL esas sermaye dikkate alınarak icra edilmediği için bu toplantıdaki denetçi seçimine ilişkin kararın geçersiz olacağı, bu sebeple şirkette hem yönetim hem de denetim organının seçilmemiş durumda olduğunu, mevcut hukuki duruma uygun olarak genel kurulu toplantıya çağıracak ve şirketin günlük işlerini yürütecek bir kayyumun, şirketin yapılacak ilk genel kurul toplantısına kadar atanmasının, pay sahipleri, şirket ve üçüncü kişiler açısından uygun olacağı, ...'nun, davacı şirketin 31/10/2008 tarihli genel kurul kararını TTK'nın 34.maddeleri hükümleri uyarınca tescil etmemesinin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı – birleşen davanın davalısı vekili temyiz etmiştir.1-Dava dosyası üzerinde yapılan incelemede, aynı mahkemede görülmekte olan 2009/4, 2009/19, 2009/20, 2009/23, 2009/74 esas sayılı dava dosyalarının işbu dava dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği görülmüştür. 1086 sayılı HUMK'nın 388'nci maddesi ve benzer düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi hükmüne göre, mahkeme kararları, asgari olarak tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Yine Anayasanın 141'nci maddesinin 3'ncü fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Temyiz konusu yapılan mahkeme kararında ise, davaların birleştirilmesi halinde, her bir davanın bağımsızlığını koruduğu hususu gözetilmeyerek, asıl dava hakkında gerekçeye yer verilmekle yetinilmiş olup, birleştirilen davalar hakkında herhangi bir gerekçeye yer verilmediği gibi, hüküm kısmında da birleştirilen davalar için herhangi bir hüküm tesisi yoluna gidilmemiştir. Bu itibarla karar, 1086 sayılı HUMK'nın 388'nci maddesinde, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde belirtilen unsurlardan ve özellikle de gerekçeden yoksun olup, denetime elverişli değildir. O halde, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, bozma sebep ve şekline göre davacı-birleşen davanın davalısı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.